Suyu Neden ve Nasıl Yönetmeliyiz?
Su Yönetimi su kaynaklarının geliştirilmesi ile ilgili politik ve teknik kararları, su hakları ve su tahsisini düzenleyen kuralları, su tariflerinin belirlenmesini, çevrenin korunmasını, su yönetimine halkın katılımı gibi çeşitli faaliyetlerin bütününü kapsar.
Su, yaşamsal, talebi sürekli ve yerine bir başka maddenin ikame edilemeyeceği bir doğal kaynak olarak dünyadaki canlı hayatın sürmesi için büyük bir önem taşır. Su kaynakları diğer doğal kaynaklardan farklı olarak canlıların yaşamsal ihtiyaçlarını karşılaması yanında ekonomik, sosyal ve çevresel değerler de içerir. Bu nedenle su yönetiminde ekonomik, sosyal ve ekolojik hedeflerin bir denge içinde tutturulması önem taşır. Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren hızla artan dünya nüfusu su kaynakları üzerinde en büyük baskıyı oluşturmuştur. 19 uncu yüzyılın başında 1 milyar, 20’nci yüzyılın başında iki milyar kişi olan dünya nüfusu 21’inci yüzyılın başında 6 milyar kişiye ulaşmıştır. Dünya nüfusu son 25 yılda 2 milyar kişi daha da aratarak günümüzde 8 milyarı aşmış bulunmaktadır. Gelişen sanayi de su kaynakları üzerindeki hem kullanma hem de kirlenme baskısını arttırmıştır. Bunun yanı sıra kırsaldan kentlere artan göçler de su kaynaklarını baskılamıştır.
Tüm bu gelişmeler, özellikle 20’nci yüzyılın ikinci yarısından başlayarak su kaynaklarının yönetimine ilişkin olarak birçok yeni kavramın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu süreçte ayrıca su sadece mühendislik disiplinlerinin öznesi olmaktan çıkmış ve ekonomi, sosyoloji, ekoloji, uluslararası ilişkiler ve toplumbilimlerinin de konusu haline gelmiştir. Bu nedenle su yönetimi ve su kaynaklarının geliştirilmesi disiplinler arası ve çoklu disiplinli bir yönetim anlayışına ihtiyaç duymaya başlamıştır.
Bilindiği gibi gezegenimizdeki tatlı su kaynakları toplam su miktarının yüzde bir gibi çok küçük bir bölümünü oluşturur. Bu tatlı su miktarı da dünya geneline eşitsiz bir şekilde dağılmıştır. Bu nedenle su kaynakları sonsuz kaynaklar olmayıp yere ve zamana göre sonlu kaynaklar olarak kabul edilir. Dünyanın bazı ülkeleri fiziksel su sıkıntısı yaşarken bazıları da Afrika ülkelerinde olduğu gibi ekonomik su sıkıntısı çekmektedir. Su kaynaklarını geliştirebilmek için yeterli finansman bulamamaktadır.
Su kaynaklarının geliştirilmesi ve su yönetimi
Burada su kaynaklarının geliştirilmesi (water resources development), su kaynakları yönetimi (water resources management) ve su yönetimi kavramları arasındaki farkı açıklayacağız. Su kaynaklarının geliştirilmesi; suyun sağladığı imkanların değerlendirilmesi ve zararlarının önlenmesi için baraj, su, iletim ve dağıtım tesisleri, nehir kıyılarında seddeler, su arıtma ve atıksu arıtma tesisleri gibi birçok altyapı inşaatının gerçekleştirilmesine yönelik çalışmalar olarak tanımlanır. “Su kaynakları yönetimi” ise fiziksel, sosyal, çevresel ve ekonomik planlama araçları kullanılarak sağlık, çevre ve kalkınma ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Su Yönetimi ise; su kaynaklarının geliştirilmesi ile ilgili politik ve teknik kararları, su hakları ve su tahsisini düzenleyen kuralları, su tariflerinin belirlenmesini, çevrenin korunmasını, su yönetimine halkın katılımı gibi çeşitli faaliyetlerin bütününü kapsar. Bu terimlerden su kaynaklarının geliştirilmesi ve yönetimi birlikte kullanılabildiği gibi su yönetimi bazı teknik raporlarda su kaynaklarının geliştirilmesi ile ilgili faaliyetleri de kapsamaktadır.
Havza Su Yönetiminin Öncesi ve Sonrası
Su yönetimindeki süreci havza yönetimi anlayışı öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırabiliriz. Burada havza ile nehir havzası kastedilmektedir. Nehir havzası: yüzey ve yeraltı sularını içeren ve tüm yüzey sularının dereler, nehirler aracılığı ile taşınıp tek bir noktadan denize veya göle ulaştığı kara parçasıdır. Kısaca havzayı, suların yerçekimi ile toplandığı ve boşaldığı doğal coğrafi sınırlara sahip bir bölge olarak düşünebiliriz. Aslında nehir havzaları sadece bir coğrafi alan değil kendi içinde birbirini bütünleyen bir sistem olarak ele alınmalıdır.
Havzanın su yönetim birimi olarak önemi 1950’li yıllardan itibaren anlaşılmıştır. BM havza ölçeğinde planlama kavramına 1956 yılında resmi destek vermiş ve BM Genel Sekreteri bu görüşü “nehir havzası yönetimi ekonomik kalkınmanın gerekli unsuru olarak tanınmalıdır” sözleriyle ifade etmiştir. Başlangıçta havza yönetiminde su kaynakları planlaması yapılırken temel hedef en az maliyetle su arz güvenliğinin en üst düzeye çıkartılması olarak kabul edilmiştir. Burada ekosistemin korunması kısmen dikkate alınmıştır. Ancak 1970’li yıllardan itibaren bu yönetim anlayışının ekosistemin korunmasını ihmal ettiği ve sürdürülebilir kalkınma anlayışı ile çeliştiği şeklinde eleştiriler başlamıştır. Daha sonra bu kavramları da gözeten entegre (bütünleşik) su kaynakları yönetimi anlayışı öne çıkmıştır. Bu dönemde sürdürülebilir kalkınma “toplum yaşamının doğal çevrimler ve ekosistem dengesi bozulmaksızın geliştirilmesi” olarak tanımlanmıştır.
Bütünleşik su kaynakları yönetimi kavramının içindeki bütünleşik terimi, havzadaki su kaynakları, insan faaliyetleri ve su yönetimi sistemleri ve pek çok amaç arasındaki ilişkiye atıfta bulunur. Su yönetiminde ekonomik, ekolojik ve sosyal hedefler arasındaki denge çoğu zaman tutturulamaz. Bu amaçlar zaman zaman birbiri ile çatışır ve bazı hedeflerden ödünleşme yaşanır. Burada genellikle ekonomik faydanın arttırılması için ekolojik hedeflerden ödün verilir ve denge bozulur.
Aslında bütünleşik su kaynakları yönetiminin (BSKY) nasıl uygulanacağına dair üzerinde uzlaşılmış yöntem ve kurallar yoktur. BSYK birbirini izleyen kararlardan oluşan bir süreç ve sürdürülebilirliğin sağlanmasına yönelik bir araç yani strateji olarak kabul edilmektedir. Aslında BSYK bir sürdürülebilir yönetim hedefi ortaya koymaktadır. Bu hedefe ulaşmak için “ulusal ve bölgesel koşullara uyan bir su yönetiminin (adaptive water management ) araç olması gerekir. Uyumlaştırılmış su yönetiminde yöneterek öğrenme ve öğrenerek yönetme süreci öne çıkmaktadır. Bu sistemde planla, uygula izle, değerlendir, uyum sağla şeklinde döngüsel bir sistem mevcuttur.
Su kaynakları yönetimi sistemi
Su yönetim sisteminin bütünleşik bir nitelik kazanması için su kaynakları sistemi, su yönetimi sistemi, insan faaliyetleri sistemi arasındaki karşılıklı etkileşimin dikkate alınması gerekir .Bu üç temel sistem arasındaki ilişkiler Şekil 1’de verilmiştir.
Şekil 1 Bütünleşik su kaynakları yönetim sistemi (1)
Su Kaynakları yönetim sisteminde sosyal ve ekonomik kalkınmanın sağlanması için uzun bir dönem boyunca kaynağın kendisine zarar vermeden arz ve talebin dengelenmesi gerekir. Bunun için de hizmet alanlarla hizmet sunanların kararları ortak almalarına ihtiyaç vardır. Bu nedenle katılımcı yönetim anlayışı sürdürülebilir su kaynakları yönetiminin en önemli unsuru olarak ortaya çıkar.
Suyu neden ve nasıl yönetmeliyiz
Su, canlılar için yaşamsal ve birçok sektör için de vazgeçilmez bir doğal kaynaktır. Ülkelerin gelişme ve kalkınma politikalarının da vazgeçilmez unsurudur. Suyun enerji üretimi, gıda üretimi ve doğal çevre güvenliği ile artan ilişkisi ve ayrıca bu konuların artık ülkeler tarafından ulusal güvenlik konusu olarak kabul edilmesi, su güvenliğini de bir ulusal güvenlik konusu haline getirmiştir. Nüfus artışı, kirlilik, kentlere göç ve iklim değişikliği gibi su kaynakları üzerindeki artan baskılar, su kaynaklarının doğal çevreye duyarlı bir şekilde geliştirilmesini ve verimli bir şekilde kullanılmasını zorunlu kılmıştır. Suyun yönetimi bunu sağlamak, toplumları aşırı suyun zararlarından korunmak ve kurak dönemlerde suyun azlığından etkilenmemek amacıyla yapılan bir dizi strateji, politika ve uygulamalarıdır.
Bu kapsamda su yönetimi öncelikle su kaynaklarının sürdürülebilir şekilde kullanılması, gelecek nesiller için suyun uzun vadeli erişiminin sağlanması için çok önemlidir. Ayrıca iklim değişikliği, su kaynaklarını etkileyen en önemli faktörlerden biridir. İklim değişikliği kaynaklı artan kuraklık, sel ve diğer aşırı hava olayları su kaynaklarını olumsuz etkilemektedir. Su yönetimi, bu değişkenliklere adapte olmayı ve su stresini en aza indirmeyi amaçlar. Su yönetimi ayrıca su kirliliği kontrolü için önlemler almayı, suyun temizliğini korumayı ve kirlilik kaynaklarını belirleyip azaltmayı da kapsar. Bunun yanı sıra son 40 yıldır su ve enerji üretimi ilişkisi artmıştır. Su temini daha çok enerji bağımlı elektrik enerjisi üretimi de daha çok su bağımlı hale gelmiştir. Bu nedenle su yönetimi, enerji üretimi için su kaynaklarını etkili bir şekilde kullanmayı ve endüstriyel faaliyetlerin su kullanımını optimize etmeyi de amaçlar.
Dünyada suyun ortalama olarak %70’i tarımsal sulama amaçlı kullanılmaktadır. Sulu tarım artan nüfusun gıda güvencesinin sağlanması için de çok önemlidir. Tarımsal üretimin sürdürülebilirliğinin sağlanması için verimli su kullanımını sağlayacak şekilde suyun yönetimi gerekir.
Özet olarak su kaynaklarının sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi, toplumların temel ihtiyaçlarını karşılamada önemlidir. Dolayısıyla iyi bir su yönetimi, su kaynaklarının doğal çevreye duyarlı bir şekilde geliştirilmesini, verimli kullanımını, adil bir şekilde dağıtılmasını ve herkesin su kaynaklarına erişimini sağlamayı hedeflemelidir.
Bu hedeflere ulaşmak için su yönetimi, su politikalarına ihtiyaç duyar. Su Politikaları; su yönetiminde temel tercih ve hedeflere yönelik plan ve uygulamalardır. Su yönetiminde uygulanacak olan politikaların öncelikle insan ve doğal çevre odaklı olması gerekir. Bunun en temel nedeni yaşamsal bir kaynak olması nedeniyle suyun bir canlı hakkı olarak kabul edilmesi gereğidir. Suyun bir insan hakkı olduğu kavramı genel olarak kabul görse de uygulamalarda aksamalar olmaktadır. Halen dünya nüfusunun dörtte birine karşılık gelen 2 milyar insan güvenli içme suyuna erişimde sıkıntı yaşamaktadır. Ayrıca suyun bir ekonomik meta olarak kabul edilmesi ve su hizmetlerinin ticarileşmesine yönelik girişimler birçok ülkede başarısızlığa uğrasa da sürdürülmektedir.
Bu nedenle su yönetiminde özellikle içme ve kullanma suyu temini hizmetinin ticarete konu edilmeden bir kamu hizmeti olarak verilebilmesi esas olmalıdır Bunun için su yönetiminin merkezi olarak ve havza ölçeğinde , yakın gelecekte su üzerinde artacak olan baskılara ve daha çok karşılaşacağı iklim değişikliği kaynaklı belirsizliklere, kurumsal yapı ve yönetim anlayışı olarak hazırlık yapması gerekir.
Ancak bunun için ülkemizdeki su yönetiminin ve su kullanıcılarının öncelikle radikal bir düşünce değişikliğine ihtiyacı bulunmaktadır. Suyun havza ölçeğinde bütünleşik olarak yönetimi anlayışı genel kabul görmüştür. Bunun yanı sıra su yönetimi artan ilave su taleplerini öncelikle yeni su kaynaklarına ihtiyaç duymadan karşılamalıdır. Bunun için şebekelerdeki kayıp ve kaçakları azaltmalı, yenilikçi su kullanımı konseptlerini uygulayarak mevcut suyu en verimli şekilde kullanma anlayışını benimsemelidir. Yenilikçi su konseptleri suyun arıtılıp çevrimiçi olarak tekrar kullanımı, su kaynağının arıtılmış atık su, gri su kullanımı ve yağmur suyu hasadı gibi yöntemlerle çeşitlendirilmesi, su hizmetleri yönetiminde dijital su teknolojilerinin kullanılması, verimliliğin arttırılması, esnek ve katılımcı su yönetimine geçilmesi, afetlere dayanıklı su altyapısı ve yönetim anlayışı oluşturulması şeklinde sıralanabilir.
Su yönetiminin diğer ayağı olan su kullanıcılarının da su kullanım alışkanlıklarını gözden geçirip suyu daha verimli kullanmaya yönelmeleri gerekir. Bunun için de su yönetimi bu konudaki toplumsal bilinci geliştirme çalışmalarına öncelik vermelidir.
Kaynak
[1] Bilen Özden (2009) Türkiye’nin Su Gündemi. Su Yönetimi ve AB Su Politikaları. DSİ yayını Ankara