Site İçi Arama

strateji

Tel Aviv’in hatalı stratejilerinin güdümünde bir siyaset izlemek, Washington için artık stratejik bir hatadır

Naçizane Biden’ı uyarıyorum: Durumu sakinleştirmek için çaba harcayın. Artık Gazze’yi ateşe veren, soykırım yapmayı kafasına koymuş İsrail’in, Netanyahu'nun yanında olmayın. Günahına ortak olmayın. Hele ki Hizbullah’ı bahane ederek İran’a veya başka bir ülkeye asla bu haksız savaşı sıçratmayın. Gazze’yi silip süpürüp, Filistinlileri son topraklarında da yaşatmamaya yemin etmiş Tel Aviv’le işbirliği içinde hareket ediyor olmanız, dünyayı topyekûn ateşe sürüklüyor.

2024 Başkanlık Seçimleriyle İsrail'in Gazze Operasyonu İlişkisi 

ABD; İsrail bağlamında stratejik bir yanılsama sarmalından çıkamıyor, kendisini ve neredeyse tüm dünyayı 1948 yılından günümüze Filistin-İsrail ve genel manada İsrail-Arap ilişkilerinde çatışmacı bir kısır döngünün içine sokarak Ortadoğu’ya sözde düzen, barış ve adalet getirmeye çalışıyor. İsrail’le ilişkilerinde henüz Soğuk Savaş dönemi dinamiklerinden çıkamayan ABD yönetimleri, bugünlerde dünyayı Sıcak Savaş’ın eşiğine getirmekte olduklarını inkâr edercesine, Doğu Akdeniz’e kuvvet yığınaklanmasına devam ediyor. Bu arada, Hamas’ın 7 Ekim saldırısı referans alınarak, Gazze Şeridi’nde nefes alan her şeyi hasım ilan eden İsrail’in hamiliğini hararetle savunuyor. Tüm Müslüman aleminin dengesini bozuyor. Dünya genelinde Amerikan düşmanlığını körüklüyor. 

Peki, Amerikan liderliği bunun farkında değil mi? Elbette farkında ama, örneğin, Joe Biden’ın eli kolu bağlı. ABD’deki Yahudi Lobisinin finans desteği olmadan 2024 yılında Cumhuriyetçilerin en muhtemel adayı Trump’a karşı seçim kazanması olası değil. Zira, Yahudi seçmenlerin başkanlık seçimlerindeki göreceli ağırlıkları biliniyor. Yahudiler, Amerikan nüfusunun çok küçük bir bölümünü (yüzde 3'ten daha az) oluşturmalarına rağmen, her iki partinin de adayına seçim kampanyaları için büyük bağışlarda bulunuyorlar. Washington Post'un bir defasında yaptığı değerlendirmeye göre, Demokrat Parti başkan adaylarının seçim için ihtiyaç duydukları paranın yüzde 60'ı Yahudi destekçiler eliyle geliyor. Üstelik Yahudi seçmenler arasında seçime katılma oranı yüksek seyrediyor. Yahudiler Kaliforniya, Florida, Illinois, New York ve Pensilvanya gibi önemli eyaletlerde yoğunlukla yaşıyorlar ve bu eyaletlerdeki sonuçları etkileyen kampanyalara önderlik edebiliyorlar. Yahudi toplumunun oyları seçimin galibini az farkla da olsa belirleme potansiyeline sahip. Bu nedenle, başkan adayları Yahudi seçmenleri kızdırmamak için her yola başvuruyorlar. Bu bir Amerikan gerçeğidir, bir yönüyle Biden için de anlaşılabilir bir durumdur.

Bununla birlikte şu günlerde ateşle oynayan İsrail’in sözde çıkarları peşinde koskoca Amerikan toplumunun koşma devri geçmiştir inancındayım. Geçmişte, ABD ve İsrail; Ortadoğu’da kendilerine göre stratejik tehditlere karşı koymak için “büyük bir stratejik ortaklık” inşa etmeyi gerekli görmüş olabilirler. İsrail’e karşı koyabilmek için Sovyetlerin nüfuzunu gönüllü kabullenen Mısır ve Suriye gibi ülkelerle savaşında, ABD, sözde mazlum İsrail’e destek vermeyi zorunlu bir politika olarak benimsemiş olabilir. Soğuk Savaş şartlarında belki bir dereceye kadar bu baba-oğul ilişkisi anlaşılır da kabul edilebilir. Uzunca bir süre her iki ülkenin stratejik çıkarlarına hizmet de etmiş olabilir. 

Soğuk Savaş Bitmedi mi?

İsrail'in bölge politikaları, Arap ülkelerine ilişkin askerî angajmanları, Soğuk Savaş esnasında stratejik bir değer taşımış olabilir. Örneğin 1967 yılındaki Altı Gün Savaşı'ndan sonra Amerika için bir vekil rolü oynayan İsrail’in, Sovyetlerin bölgedeki yayılışının kontrol altına alınmasına yardımcı olduğunu biliyoruz. O dönemde Mısır ve Suriye gibi Sovyetlere bağımlı ülkelere utanç verici yenilgiler yaşattı. Zaman zaman diğer ABD müttefiklerinin (Ürdün Kralı Hüseyin gibi) korunmasına yardım etti. İsrail’in askeri saldırganlığı Moskova'yı kendine bağımlı Arap ülkelerini desteklemesi için daha fazla harcama yapmaya zorladı. Muhtemelen İsrail yine Soğuk Savaş döneminde bu temaslar esnasında ABD'ye Sovyetlerin sahip olduğu güç hakkında faydalı istihbaratlar da sundu. Örneğin bir MiG-21 uçağının İsrail istihbaratının büyük gizlilik içinde yürüttüğü bir operasyon neticesinde Iraklı bir pilot tarafından kaçırılıp İsrail’e indirilmesi hadisesi, ABD hava ve uzay sanayisine, Sovyetlerin o dönemde sahip olduğu bazı kritik teknolojilere erişme, inceleme fırsatı sundu.

Öte yandan, İsrail'in bu dönemdeki stratejik önemi de göz ardı edilmemelidir. Esasında İsrail'e destek sağlamak ABD açısından hiçbir zaman ucuz bir iş olmadı. Sözgelimi, 1973 yılı 7-25 Ekim tarihleri arasında gerçekleşen Yom Kippur Savaşında, Washington; Tel Aviv’e 2 milyar 200 milyon dolar ‘savaş yardımı’ sağlama kararı, Batı ekonomilerinde büyük zararların yaşanmasına neden olan OPEC petrol ambargosuna yol açtı. Amerika’nın Arap dünyasıyla olan ilişkilerini zora soktu. 

İsrail’in savaşlarında Amerikan askerleri doğrudan veya dolaylı olarak Tel Aviv’in politikalarına destek oldu. Lâkin benzer desteği ABD’in Ortadoğu’da İsrail’den görmesi çoğunlukla söz konusu olamadı. Örneğin, 1990-1991 yıllarındaki Birinci Körfez Savaşı’nda, Washington, Irak karşıtı koalisyonu bozmadan savaş esnasında İsrail’deki askeri üslerden faydalanamayacağını çok iyi anladı. Üstelik Tel Aviv'in Saddam Hüseyin'e karşı yapılan ittifaka zarar vermesini önlemek için Patriot füze bataryaları gibi ilave kaynaklar ayırmak zorunda kaldı. 2003 yılında tarih tekerrür etti: İsrail, ABD'nin Irak'a saldırmasını çok istiyordu, ama Başkan Bush Arap muhalefetini tetiklemeden İsrail'den yardım isteyemezdi. Bu nedenle İsrail yine oyun dışı kaldı. 

İsrail-ABD Hattı; Filistinlileri, Kızılderililerle Aynı Kaderi Paylaşmaya Zorluyor 

Öte yandan 11 Eylül sendromu, Washington-Tel Aviv hattını ortak noktada buluşturdu ve Arap ve İslam dünyasından neşet eden terörist örgütlere ve bunlarla bağlantı olduklarına inanılan devletleri birlikte namlunun ucuna koymaları sonucunu doğurdu. Bunun günümüze yansıması, Filistinlilerle mücadelede ABD’nin İsrail’e neredeyse sınırsız serbestlik tanımasına yol açıyor. 11 Eylül’le birlikte Hamas’ın 7 Ekim saldırısı bu sendromu ayyuka çıkarmış durumdadır. Eskiden tüm Filistinli teröristler hapse atılana ve hatta mümkünse öldürülene kadar ‘bitmeyen savaş’ çığırtkanlığı yapan bir İsrail ve bunun destekçisi ABD vardı. Bugünse, tüm Filistinliler Gazze Şeridi’nden sürülünceye ve kalanlar öldürülene kadar kana susamış bir Netanyahu Hükümeti iş başındadır. Her yıl ABD tarafından sağlanan 3 milyar 800 milyon dolarlık yardımla iyice semiren bu İsrail Ordusu, arkasından itekleyen Biden’ın muazzam güçteki uçak gemileri ve taarruz gruplarının koruması altında, Gazze topraklarına girmeye hazırlanıyor. 170 bin askere ilaveten 300 bin yedek asker de seferber edildi. 500 bine yakın büyüklüğe erişen İsrail Ordusu, halen de arkasını emniyete alamayacak kadar korku ve telaş içinde bir tavır sergiliyor. Hamas’la güney cephesinde mücadele ederken, kuzeyden olası Hizbullah saldırısının tetikçisi olduğunu iddia ettiği İran’a sataşmayı ihmal etmiyor. Şam ve Halep meydanlarına, başka bir ülkenin topraklarına hava taarruzları düzenleyerek, İran’ın Hizbullah’a desteğini kesme aceleciliği sergiliyor. Tüm bunları yaparken de ABD’yi yanında görmek istiyor. Biden’ın Netanyahu’ya hayır demesi mümkün olamıyor. 

Türkiye, Çin ve Rusya’nın ve birçok ülkenin açık bir şekilde savunduğu üzere, Filistin-İsrail ihtilafına iki devletli çözüme yönelik yerleşik BM parametreleri temelinde ve müzakereler yoluyla adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözüm getirilmesi, bu çerçevede 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan, coğrafi bütünlüğe sahip, bağımsız ve egemen Filistin Devleti’nin kurulması gerekiyor. Ortadoğu’da şiddetin kontrolden çıkmasının nedenlerinden biri, Tel Aviv’in genişlemeci, Filistinlileri dışlayan, askerî güç kullanarak işgal ettiği topraklarda izlediği hatalı yerleşim yeri siyasetidir. 

Yahudi lobisi etkisindeki Amerikan siyaset yapıcılarının uzlaşmaya yanaşmayan İsrail yanında saf tutan katı tavırları, nihayetinde İsrail’in bağımsızlığını ilan ettiği 1948’den bu yana kurulmayı bekleyen Filistin Devleti’nin olmayan varlığı için bir tehdit olmaya devam ediyor. Amerikalıların geçmişte Kuzey Amerika’nın yerlileri, gerçek sahipleri Kızılderililere yaptığının bir benzerini, günümüzde İsrail, Filistinlileri tarihi topraklarından sürerek, mülteci kamplarında esarete mahkûm ederek yapıyor. Bunu en büyük hamisi ABD’nin aktif desteğiyle yapabiliyor. Bu durum her Müslümanın kalbinde yer edinen Filistin Meselesini kangren haline getiriyor ve ABD’yi Türk, Arap ve İslam aleminde ‘şeytanlaştırıyor’.

Filistin'de Çözüm Nedir?

İki devletli çözüm vizyonu, İsrail-Filistin çatışmasına bir son verecek, Hamas benzeri örgütlerin şiddetten vazgeçmelerini sağlayacak temeli oluşturduğunu Washington artık görmek durumundadır. Trump bu vizyona bir nebze yaklaşmış olsa da Filistin için Mahmut Abbas’ın düştüğü serflik payesinden başka bir önerme sunamamıştır. 2024 başkanlık seçimlerinde, başkan adaylarının ABD siyasetinde barış yönünde bir söylem değişikliğine gitmeleri, hakiki manada iki devletli çözüme giden yolu açmaları Ortadoğu’da ABD için en pragmatik ve rasyonel politika olacağına inanıyorum. 

Birçok uzmanın dile getirdiği, “Filistin terörizmi, İsrail'e veya Batı'ya yöneltilmiş rasgele bir şiddet değil, büyük ölçüde İsrail'in Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ni kolonize etmeye yönelik 75 yıldır devam eden kampanyasına verilen bir yanıt” olduğu değerlendirmelerine katılıyorum. Terörle mücadele söylemiyle terörü körükleyen İsrail siyasetine mahkûm olunmaması gerektiği kanaatindeyim.

İsrail’in eski Başbakanlarından Barak’ın bir zamanlar itiraf ettiği üzere, “Eğer bir Filistinli olarak dünyaya gelseydim, (Filistinlilerin haklı davasının peşinde koşan Hamas gibi) bir terörist örgüte katılırdım!” Bu tarihi itiraf, Hamas’ın 7 Ekim terör saldırısının neden yapıldığını size yeterince açıklamıyor mu?

Artık Ortadoğu’da 75 yıldır izlenmekte olan İsrail odaklı Amerikan siyaseti iflas etmiştir. Bu görülmelidir. ABD'nin Israil'e verdiği destek Amerikan düşmanlığının, Amerikan karşıtı terörizmin belki tek nedeni değildir ama en önemli nedenidir. Örneğin Usame bin Ladin de dahil olmak üzere birçok el-Kaide liderini motive eden şeyin Israil'in Kudüs'teki varlığı ve Filistinlilerin içinde bulunduğu kötü durum olduğunu en iyi Washington biliyor. Bu gerçeklik, küresel teröre karşı savaşta tüm dünya toplumlarının birlikte mücadele vermesini, insanlık dışı teröre karşı verilecek savaşın kazanılmasını zorlaştırıyor. 

ABD’nin bu hatalı siyaseti, görünürde Amerikan çıkarlarına hizmet eden siyaseti; Saddam’ın Irak’ının, Kaddafi’nin Libya’sının, Esat’ın Suriye’sinin, Müslüman Kardeşler’in Mısır’ının yıkılmasına ya da yıkıma uğramasına neden olmuştur. İran’ın da benzer sona sürüklenmesi herhalde Ortadoğu’ya ve İsrail’e barış getirmeyecektir.

Tel Aviv’in hatalı stratejilerinin güdümünde bir siyaset izlemek, Washington için stratejik bir hatadır. Bu hatalı siyaset; ABD’nin Ortadoğu’dan 15-20 yıl içerisinde çıkarılması sonucunu doğuracağına inanıyorum. Doğum sancıları şimdiden duyuluyor. Bölge insanının, Çin-Rus Bloku’na sempatisini artırıyor. 

Anadolu Türklerinden Pakistanlılara, Araplardan Acemlere kadar tüm İslam alemi, gönüllü bir teslimiyetle, bu Blok’un bir parçası olmaya, kaderlerini birleştirmeye yöneliyor. Bu yıl yaşanan tarihi İran-Suudi Arabistan yakınlaşması, Müslümanlar arasında neredeyse %90’ları bulan Amerikan düşmanlığının yükselmesi hâlâ Washington’u uyandırmıyor mu?

Naçizane Biden’ı uyarıyorum: 

Durumu sakinleştirmek için çaba harcayın. Artık Gazze’yi ateşe veren, soykırım yapmayı kafasına koymuş İsrail’in, Netanyahu'nun yanında olmayın. Günahına ortak olmayın. Hele ki Hizbullah’ı bahane ederek İran’a veya başka bir ülkeye asla bu haksız savaşı sıçratmayın. Gazze’yi silip süpürüp, Filistinlileri son topraklarında da yaşatmamaya yemin etmiş Tel Aviv’le işbirliği içinde hareket ediyor olmanız, dünyayı topyekûn ateşe sürüklüyor. Çatışmanın genişlemesi elbette büyük sonuçlar doğurur. Oysaki, durumu sakinleştirmek, dünyanın en güçlü devleti olan ABD Başkanı olarak sizin elinizde. Bunu biliyorsunuz. Lütfen tarihi sorumluluğunuza sahip çıkın. Üçüncü Dünya Savaşı çıkartmayı, tekrar başkan seçilme ihtirasınız uğruna göze almayın. Netanyahulaşmayın!

Kaynakça

Stephen M.Wald, John Mearsheimer. (2014). İsrail Lobisi ve Amerikan Dış Politikası. (Çeviri: Elif Ocak). Zodyak Kitap 1.Baskı. İstanbul.

Dr. Hüseyin Fazla
Dr. Hüseyin Fazla
Tüm Makaleler

  • 14.10.2023
  • Süre : 4 dk
  • 1394 kez okundu

Google Ads