Ermeniler Atatürk’e Neden Karşılar? Dertleri Nedir?
Bir Ermeni haber kanalı, "Disney+'ın Atatürk dizisini iptal etme kararı aldığını duyurmaktan mutluluk duyuyoruz." diyerek, iptal kararının, Ermeni cemaatinden gelen baskı ve Amerika Ermeni Ulusal Komitesi'nin (ANCA) taleplerinden etkilendiği bildirildi." ifadesini kullandı.
Atatürk Dizisi ve Disneyland
Gündemimize Ermenilerin Atatürk karşıtlığı ilk kez bu yoğunlukta girdi.
Türkiye'deki yayın hayatına görkemli bir tanıtım ile giren, Yahudi asıllı bir iş insanına ait olan Disney Plus, yerli yabancı birçok içeriği kullanıcılarıyla buluştururken, skandal bir kararla gündeme oturdu.
Çünkü Aras Bulut İynemli'nin başrolde olduğu "Atatürk" dizisini duyurması, tamamlanan çekimleri yayın tarihinin beklenmesi Türk halkını tam da merak dolu bir heyecana sürüklemişken, Disney Plus'tan ilginç bir karar geldi: Platformu, Atatürk dizisini yayınlamaktan vazgeçti. (1)
Peki neden?
Bir Ermeni haber kanalı bunu bir paylaşımla üstlendi: "Disney+'ın Atatürk dizisini iptal etme kararı aldığını duyurmaktan mutluluk duyuyoruz."
Burada "İptal etme kararının, Ermeni cemaatinden gelen baskı ve Amerika Ermeni Ulusal Komitesi'nin (ANCA) taleplerinden etkilendiği bildirildi."
Konu hakkında iktidar ve muhalefet partileri genel başkan seviyesi altında sert tepki gösterdiler.
Siyasi partiler, RTÜK, sanat dünyası ve sosyal medya ciddi görüntülü tepkiler gösterdi.
Türkiye’de (sonucu kamuoyunda yayılmayan) Disney Plus üyeliğinden çıkma kampanyası başlatıldı.
“Walt Disney'in Türkiye ofisi, Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatını konu alan “Atatürk” dizisinin iki bölüm olarak televizyonda ve sinemalarda yayımlanacağını duyurdu.”
Sonuç olarak "Disney+ Atatürk dizisini yayınlayamadı” (2)
Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın Yorumu
İlber Hocam Ermenilerin Atatürk ile ilgili nefretinin tehcir olayına dayandığını düşünüyor.
Aslında tehcir olayının bizzat kendisine değil, tehcir sonrası kalan mallarının dağıtımına ilişkin bir nefret oluştuğu değerlendirilebilir.
Zira bu konuda bir çok yazılan yazı ve mektuplar bulunmaktadır.
Nitekim mübadele sonrası kalan Rum mallarına ilişkin de benzer yaklaşımlar bulunmakta, kızgınlığın adresi genç ve etkisiz Yarbay Mustafa Kemal’e değil, kudretli ve tam yetkili ulus devlet kurma çabasındaki Reis-i Cumhur Gazi Mustafa Kemal Paşaya yönelmektedir.
Nitekim İlber hocam da bunu izah etmektedir: Gazetede tehcir olayı ile M. Kemal’in bir ilgisi olmadığını, o dönemde İttihat ve Terakki ile de bağlantısının çok yoğun olamayacağını, merkezden uzak Bulgaristan’da askeri ateşe olarak görev yaptığını belirten Prof. Dr. İlber Ortaylı, Amerikalı Dijital yayın ağı Disney Plus’ın Atatürk dizisini iptal etmesini SÖZCÜ Televizyonu’nda değerlendirdi.
Ünlü tarihçi, “Ermeni sürgünün olduğunun ileri sürüldüğü sıralarda, Atatürk’ün Sofya Ataşemiliterliği’ne tayin edildiğini” “o zamanlar Atatürk’ün merkezi hükümette hiçbir karar ve işlemle alakası olmadığını” “Buna rağmen yurt dışında Ermeni çevrelerinde ‘Ermeni katili, katliamı düzenleyen’ gibi uzaktan yakından ilgisi olmayan şeyler” iddia edildiğini söyledi. (3)
Ayrıca, “Atatürk için ileri sürülen bu iddianın objektif tarih gerçekleriyle alakası yoktur. Ciddiye alınması mümkün değildir” diyen Ortaylı, “Resmi tutum, Ermeni iddialarını kabul etmiyor. Atatürk’ümüz için ileri sürülen iddianın objektif tarih gerçekleri ile alakası yoktur. Bu işin çözümü Ermenistan’la ve Ermeni tarihçilerle Türklerin birlikte bu işleri araştırmasıdır” dedi. (4)
Konuya ilişkin değerlendirmesini saygın hocam aynı gazetede şöyle tamamladı: “Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu Cumhurbaşkanı, Türkiye Mareşali, Osmanlı ordularının güzide generali ve 1. Cihan Harbi sıralarında tümen komutanı olan Yarbay, sonra Albay olan Mustafa Kemal'di. Ermeni konusundaki rolü üzerinde… Kendisi için Ermeni Lobisi tarafından bugün kullanılan sözlere; ben eminim ki (Atatürk) hiçbir şekilde cevap vermezdi. Çünkü resmi tutum, Ermeni iddialarını kabul etmiyor. Atatürk'ümüz için ileri sürülen iddianın objektif tarih gerçekleri ile alakası yoktur.”
Mehdiyev'in Ermeniler Gözünden Atatürk Çalışması
Bilim dünyasında da sanat, iş ve siyaset dünyası gibi bu konu üzerinde -bir takım dengeler nedeniyle- güçlü ve devamlı olarak durulmamaktadır. Gaffar Çakmakli Mehdiyev (Ermenice kaynaklar ışığında) “Ermeni Düşünce Sisteminde Atatürk’ün Kimlik Anlayışı ve Onun Ermeni Toplumuna Tanıtılması Üzerine” adlı çalışması, en ciddi ve cesur çalışma olarak belirmektedir. Burada, adı geçen çalışmaya dayanarak kısaca Ermenilerin (uzun tutmadan) birkaç nefret söylemini belirtelim ki, bu şiddette bir nefretin kaynağının daha derin olduğu anlaşılabilsin.
Ermenistan’da, “Ermenilerin hayatında Atatürk’ün rolünün Lenin ve Stalin kadar etkili olduğu” kabul edilmekte, ancak Ermenice ders kitaplarında ve tarihi eserlerde “Atatürk’e ait edilen fikirlerin birçoğu sinsi amaçlarla sahteleştirilmekte” ve “Ona karşı saldırılar sistematik hale getirilmektedir.”
“Bu bağlamda Atatürk’e saldırıların nedenlerinin araştırılarak ortaya konulması çok önemlidir.” “Neticede Ermeni toplumu için “Ermeni düşmanı” bir Atatürk kimliği algısı oluşturulmuştur.”
Kitaba göre Ermeniler çok uç noktalarda iddialarda (iftira) bulunmaktadır: “Mustafa Kemal 1918 yılında İngilizlerce esir alınmış” (5) “1918’in Ekim-Kasım aylarında intihar girişimde bulunmuş” (6) Hatta, “Mustafa Kemal’in 1911 yılında öldüğü ve onun adı ile başka (milliyete mensup) (7) bir adamın Osmanlı ordusunun subayı görevine getirildiği hikâyesi de uydurulmaktadır.”
“Ermenistan’da tarih ders kitaplarında da Atatürk’ü karalayan ifade ve cümleler, örneğin, 9.sınıflar için ders kitabının 31. sayfasında olduğu gibi, yeterincedir.” “Ermeni basınında yayılmış “Aslında Türklerin atası olan Mustafa Kemal, kimdir?” adlı yazı Türkiye’deki bazı Atatürk düşmanlığı yapan şahısların söyledikleri esasında yazılmıştır.” (8).
Bu çalışmada yazarın asıl sorunu “Atatürk’e Ermeni saldırıları neden kaynaklanıyor, onların esas gayesi ve öne sürülen amaç nelerden ibarettir?” sorusuna yanıt aramaktır.
Aslında, buradaki nefret söylemleri, karalamalar, elbette tehcir ile ilişkisi olmayan ya da minimum olan bir yarbaya yönelemeyecek kadar büyük, derin ve travmatiktir.
Konunun daha derin temelleri olduğu ve daha kudretli bir Mareşalin bile yukarısında bir “Tek Adama” (9) yöneldiği açıktır. Şimdi yukarıdaki eser dışında diğer birkaç kanıta yönelelim:
Ermenilerin Atatürk Düşmanlığına İlişkin Diğer Kanıtlar
Ermenilerin Kürtlere, Azerbaycan ve Anadolu Türklerine düşmanlığı bilinir.
Ama Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e karşı bir nefreti olduğu, bu olaya kadar Türk kamuoyu tarafından pek bilinmemekteydi.
Oysa Ermeni resmi kitapları ve yayınları, bu nefreti Ermeni kamuoyunda fazlasıyla oluşturmuş ve bilinir kılmıştır.
“Ermenilere göre tek bir tip Türk ulusu yaratma projesinin bir sonucu olarak” Ermenilerin hedef tahtasına koyduğu “önemli bir şahsiyet de Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat kendisi olmuştur. (10)
Ermeni iddialarını her zaman reddeden ve bunu daima tekrarlayan M. Kemal Atatürk’ün Ermeni isyanı ve buna karşı meşru müdafaa temeline oturttuğu çatışmalar (11), Ermeni toplumunun asla hoşuna gitmemiştir. Ama bu nefretin daha derin kökleri olduğu da açıktır ve yukarıda çok kısa bahsedilmiştir. Zira bu tarihlerde, -İlber Hocamın da yukarıda bahsettiği gibi- M. Kemal, Kastamonulu İsmail Enver Paşa’nın gölgesinde kalırken, tehcir kararını veren İttihat ve Terakki Fırkasında yer almasına rağmen, doğrudan karar verici bir pozisyonda da değildir. Dolayısıyla bu nefretin daha sonraki olaylarla ilişkisinin de kurulması gerekir.
“Harputlu Bir Ermeni’den Mustafa Kemal Atatürk'e Mektup”
Tek Adam, M. Kemal Atatürk’e iktidarının ve hayatın son senesinde kaleme alınan bu Mektupta;
“Muhterem Mustafa Kemal Paşa: Fikirlerimi Türkçe olarak beyan edemediğime müteessirim. Ancak bunları, size gereği gibi tercüme edebilecek iyi Türkçe bilen bir Emeninin kolaylıkla bulunacağından emin olarak mecburen Ermenice yazıyorum. Yurdumuz üzerinden geçen zulüm ve felaket günleri geçeli yirmi sene olduğu halde dâhili ve harici politikamızdaki terakki bakımından henüz mahsus ve ümit verici bir değişiklik göremedim.”
“Gayrı-Türk unsurlara karşı halen saltanat istibdadı günlerindeki istisgâr (küçük görme) ve istihkar (aşağılama) sistemi tatbik olunuyor” dendikten sonra, “Saltanat devrinde gayrı-Türkler memleket dâhilinde hiç olmazsa dini ve kısmen de kültürel sahalarda serbestiye nail oluyorlardı. Hâlbuki müterakki ve ileri fikirli sizlerin gününde memleketin gayrı Türk evlatları bu iptidai haklardan da mahrum edilmektedirler” denilerek, ilerici olduğu ileri sürülen Cumhuriyet yönetiminin, aslında Osmanlı yönetiminin de gerisine düştüğü açıkça öne sürülüyor.
Mektupta, Osmanlı Devletinin Birinci Dünya Savaşındaki yenilgisinden ve devletin dağılmasından, dışarıdan yönlendirilen acemi yöneticilerin (dirijanlarının/bürokratların) tanrı tanımazların (hotperestlik) vatandaşlarına (Gayri-Türk’e) karşı duydukları düşmanlığın neden olduğu belirtiliyor. Oysa yazara göre halk arasında “Fark gözetmek cehalettir.” Yazar şöyle devam ediyor: “Ülkelere ve milletlere hâkim oldunuz fakat onları devlete bağlamak, bend etmek dirayet ve kiyasetinden mahrumdunuz”
Yazar bir kıyaslama da yapıyor ve sözü 1915’e getiriyor. “Avrupalılar işgal ettikleri eski Osmanlı toprakları üzerinde yaşayan halklara baskı yapmak yerine, onların demokratik haklarına saygı göstererek, birbirleriyle kaynaşma yolunu seçtiler. Oysa sizler daha, dün, Ermenileri katliam ettiniz, kalanlarını da dünyanın dört tarafına dağıtarak himayesiz, serseri ve vatansız bir hale soktunuz. Memleket içerisinde kalanları da şahsi ve milli haklarından mahrum ederek esire çevirdiniz.”
Yazara göre, sorun demokratik hak ve özgürlükten yoksun bir devlet anlayışından kaynaklanmaktadır, bu anlayışı çözemediğiniz sürece de, yabancılar sizlerin iç işlerinizi karıştırmaya devam edecektir. Çürük temel üzerine kurulan bir devlet, ne ilerleyebilir ve ne de kalıcı (payidar) olur. Türkiye’yi bugün de bu zaviyeden tetkik ettiğimizde yine bazı hilekâr ve suikastçı devletlerin sözlerine kapılarak yanlış bir yoldan yürüdüğünü ve yine eski mağrur ve tehditkâr politikayı takip ettiğini görmekteyiz. (12)
Soner Yalçın’ın Ermeni Mallarına İlişkin Bir Yazısı
Soner Yalçın Hürriyet gazetesindeki “Çankaya Köşkü’nün ilk sahibi Ermeni’ydi” başlıklı (13) bir yazısında (14) asıl konunun Ermeni malları olduğu açıkça belirtilmektedir:
“Tarih: 16 Mayıs 1921. Gazeteci Ruşen Eşref (Ünaydın), Mustafa Kemal’i Çankaya sırtlarına at gezintisine davet etti.
Gezintisi sırasında, Mustafa Kemal, birbuçuk dönüm içerisindeki iki katlı bir bağevini çok beğendi. "Kasapyan Bağevi" olarak bilinen bu mekân, zamanla Türkiye Cumhuriyeti’nin simgesi Çankaya Köşkü’ne dönüşecekti.
Ruşen Eşref, Mustafa Kemal’i Ankara’nın yazlık bağevlerinin bulunduğu Çankaya sırtlarında atla dolaşmaya ikna etti. İşte bu at gezintisi, Çankaya Köşkü’nün doğmasına neden olacaktı... KASAPYAN BAĞEVİ.. Kente hákim yeşil bir tepe üzerindeki Çankaya’da, büyük bağlar ve meyve bahçeleri vardı. Ankara’ya hâkim bir tepede yeşillikler içinde bulunan bu bağevinin beğenilmesinin en önemli nedeni, arazi içinde üç evin olmasıydı. Dolayısıyla bunlar da korumalar, yaverler ve yardımcılar için kullanılabilecekti. Beğenilen ev, bölgede "Kasapyan Bağevi" olarak biliniyordu; Ankaralı bir Ermeni tüccar tarafından yaptırılmıştı. Zengin kuyumcu ev sahibi, savaş sırasında kenti terk ederken, bağevini de eşyalarıyla birlikte Ankara’nın tanınmış ailelerinden Bulgurluzadeler’e satmıştı. Mustafa Kemal’in bağevini beğendiğini öğrenen Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı, Ankara Müftüsü Rıfat (Börekçi) Efendi, hemşerilerinden topladığı paralarla evi, Bulgurluzade Tevfik Efendi’den 4 bin 500 liraya satın aldı ve Mustafa Kemal’e hediye etti. O da evi tek şartla kabul etti; bağevini Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağışlayacaktı.
Aynı arazi içine yeni bir bina yapılmasını istedi. Bu binanın mimarı yabancı olacaktı: Prof. Dr. Clemens Holzmeister... Ve yıl 1930’du... ÇANKAYA KÖŞKÜ'NÜ NAZİLERDEN KAÇAN BİR MİMAR YAPTI Clemens Holzmeister… Uzmanlığı, Roma döneminden 20. yüzyıla kilise mimarisiydi. Aynı zamanda Krim Kilisesi, Dornback Kilisesi, Vogelweidplatz Kilisesi ve Brezilya’da Belo Horizonte Katedrali’ni inşa etmişti. Clemens Holzmeister sadece mimariyle ilgilenmiyordu; resim ve heykel yapan çok yönlü bir sanatçıydı. Öyle ki, 1929’da yaptığı Sehlageter Anıtı, Adolf Hitler tarafından yıktırılacaktı. Türkiye, Naziler’den kaçan birçok bilim adamına olduğu gibi, Prof. Clemens Holzmeister’e de kapısını açtı. Kızı dünyaca ünlü artist Judith Holzmeister, Nazi kampından canlı çıkmayı başaran nadir isimlerden biriydi... Prof. Holzmeister "Sürgün Yılları" adlı kitabında, Hitler yüzünden ülkesinden uzakta geçirdiği yılları yazdı...
“Çankaya Köşkü ve Emvali Metruke”
Cumhuriyet Gazetesi (15) “Ermenilerin gözü Çankaya Köşkü’nde” başlıklı haberinde (16) Türkiye'den milyarlarca dolar tazminat talep eden Ermeniler şimdi de 5 önemli mülk üzerinde hak iddia etmeye hazırlanıyor. “Ermenilerin Türkiye’de kalan mülkleriyle ilgili iddiaları araştıran yazar Nevzat Onaran, “Emval-i Metruke Olayı” adlı kitabında, üzerinde hak iddia edilen Erzurum Kongresi Binası ile 4 önemli eseri gündeme getirdi. Bu mülkler arasında Çankaya Köşkü’nün arazisi de var. Arazinin Kasapyan Ailesi’nin bağı olduğu iddia ediliyor. Köşk’ün internet sitesinde ise, “Çankaya’daki bağ evi, Belediye’nin armağanıdır” deniliyor.
Amerikalı Ermeniler ‘1915 olayları’nda kaybettikleri malları için milyarlarca dolar talep ederken; konuyu araştıran yazar Nevzat Onaran, Çankaya Köşkü, Şişli’deki Mustafa Kemal Müzesi, Heybeliada Çarkçı Mektebi, Erzurum Kongresi’nin yapıldığı bina ile Surp Agop Mezarlığı’nın Ermenilere ait olduğunu ve Hazine tarafından el konulduğunu ileri sürdü. Cumhurbaşkanlığı internet sitesinde, Çankaya Köşkü’nün Ankara Belediyesi’nce, 1921’de Mustafa Kemal’e armağan edildiği bilgisi veriliyor.
Habertürk'ten Sibel Hürtaş ve Tülay Şubatlı'nın haberine göre ABD’de yaşayan Ermeniler’in 1915 olaylarında mülklerine el konulduğu iddiasıyla, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Merkez Bankası ve Ziraat Bankası’na karşı milyarlarca doları bulabilecek davanın yankıları sürerken, konu hakkında araştırmalar yapan yazar Nevzat Onaran, dikkat çekici bir iddiada bulundu. Onaran, Ermenilerin el konulan toplam 276 milyon lirasının 1928 bütçesine gelir kaydedildiğini savundu.
Çankaya Köşkü’nün Ankara Belediyesi tarafından 30 Mayıs 1921’de Atatürk’e armağan edildiğini kaydetti. Onaran, Ermenilerin mallarının tasfiyesi için kurulan komisyonların tuttukları defterlerin ise açıklanmadığını belirterek, “Bunlar imhamı edildi? Yoksa devletin en derin kasalarında mı?” diye sordu.
Resmi bilgi:
Cumhurbaşkanlığı’nın resmi internet sitesinde, Çankaya Köşkü için, “Daha sakin ve huzurlu bir ortamda yaşamasını sağlamak amacıyla Bağlar bölgesi Çankaya’daki bağ evi, Ankara Şehremaneti (Belediyesi) tarafından 30 Mayıs 1921’de Mustafa Kemal’e armağan edilmiştir” bilgisi veriliyor. Yazar Nevzat Onaran, bu iddiaları “Emvâl-i Metrûke Olayı” isimli kitabında aktardı ve 1915 olayları ardından gerçekleşen ekonomik gelişmelerin özetlendiği kitapta, şu iddialara yer verildi: 1915’ten sonra ne oldu: Resmen nakledilen ya da sürgün edilen, kaçan Ermeni ile Rumlar’ın taşınır ve taşınmaz mallarının tasfiyesiyle ilgili kanuni düzenleme 1930’ların başına kadar sürdü. Buna göre menkuller genel olarak” Emvâl-i metrûke” yani terkedilmiş taşınmaz mallar olarak tanımlandı. Emvâl-i metrûke’yi tasfiye etmek amacıyla kurulan Tasfiye Komisyonları’nca mallar Hazine’ye kaydedildi. Hazine mevzuata göre ya dağıttı ya da sattı.
Emanet Hesabı:
Menkul ve gayrimenkulün kiralanması ve satışıyla oluşan paramal sahibi adına önce Mal Sandığı’na yatırılacaktı. Bu hüküm 1928’de “bütçeye gelir olarak aktarılması” şeklinde değiştirildi. TBMM’de kabul edilen yasanın 2.maddesine göre 1928 gelir bütçesinin 300 bin lirası “sürgün edilen veya kaybolan ya da kaçan, uzaklaşan” kişiye ait malın bedeli olarak emanet hesabında kalan bütçeden karşılanacaktı. Paranın toplamı ne kadardı: 1928’de bütçe 222 milyondu. 1928-2008 döneminde gelir bütçesinin 921.5 misli artarak 222 milyon liradan 204 milyar liraya yükseldiği dikkate alınacak olursa, bu basit hesapla 300 bin liranın 2008 itibarıyla değeri 276.4 milyon liradır. TL’de 6 sıfır atıldığı dikkate alınırsa artış 921.5 milyon misli olup miktar da 276.4 trilyon liradır.
'Defterler nedere?'
Nevzat Onaran, söz konusu iddiaları ve Ermenilerin el konulduğu ileri sürülen mallarıyla ilgili bilgilerin yer aldığı “defter”lere ilişkin olarak da kitabında şu bilgileri verdi: “Anadolu’da sürgün edilenin mallarının tasfiyesi amacıyla Erzurum, Edirne, İstanbul ve daha pek çok vilayette toplam 33 Tasfiye Komisyonu kuruldu. Bugün itibariyle resmi olarak bu mevzuat gereği sürgün edilen insanların ne kadar olduğu ve bunların ne kadar malının kayda alındığı tüm tartışmaya rağmen resmen açıklanmış değil. Bu insanlar adına Mal Sandıkları’na ne kadar para yatırıldığı ve bundan kaç kişiye ödeme yapıldığı da bilinmiyor. 33 Tasfiye Komisyonunun iki esas ve cari olarak tutacağı iki defter kaydı dikkate alındığında en az 66 defterin olması gerekiyor. Bugüne kadar defterlerden bir tanesi bile açıklanmadı. Bunlar imha mı edildi? Yoksa devletin en derin kasalarında mı? Bilmiyoruz.” İşte, Ermenilerin ‘bizim’ dediği 5 önemli mülk önceki bölümde adı geçen mülkler ve hepsi de Ermenilerin Atatürk nefretinin nedenini açıklar nitelikte…Çankaya Köşkü
Erzurum Kongresi Binası, Mustafa Kemal Müzesi, Çarkçı mektebi, Ermeni mezarlığı
Bunlar dışında da birçok mal talebinden bahsedilmektedir:
Adanalı Samuel Ağa’nın torunu, Turabian ve Davouyan ve aynı zamanda avukat olan Berj Boyajian bunlardan birkaçı…
Türkiye aleyhtarlığıyla tanınan Mark Geragos’un da aralarında bulunduğu 4 avukattan biri olan Boyajian şunları söyledi: “Osmanlı 1915’te tehcir kararı aldı ve Ermeniler’i başka yerlere sevk etti. Bu sırada bir kanun çıkardı ve gidenlerin bankalardaki parasını ve tarlalarını, fabrikalarını Ermeniler geri dönene kadar devlet güvencesi altına aldı. Tam 95 sene bu malların gelirinden faydalandı. Biz malları geri istemiyoruz. Diyoruz ki, bu mallardan elde edilen geliri iade edin. Çok basit bir dava.” Milyon dolarlık davada ortaya nasıl bir rakamın ortaya çıkacağı ise meçhul. Tapu sayılarını vermekten özellikle kaçınan Avukat Boyajian, Türkiye ile bir pazarlık sürecine de hazır olduklarını belirtti ve “Türk hükümeti önce davaya yanıt verecek. Sonra tapuları ve kayıtları karşılaştıracağız. Ve her tapu için o gayrimenkule ilişkin oturup kullanım hakkından doğan gelirin hesaplamasını yapacağız. Gayrimenkullerden elde edilen gelirle ilgili oturur bir rakam üzerinde anlaşma sağlanırsa davanın devam etmesine gerek kalmaz. Ama eğer anlaşma sağlanamazsa dava devam eder ve mahkemenin vereceği karara da her iki taraf uyar” diye konuştu.
Sonuç
Ermeni ve Rum mallarının kimlere gittiği ve kimler tarafından paylaştırıldığı Ermenilerin ve Rumların (açıkça ifade edilmeyen ama derin bir nefrete dönüşmekte olan) bir Atatürk antipatisinin kaynağı olarak yorumlanabilir.
ERMENİLER ATATÜRK’E NEDEN KARŞI
"Disney+'ın Atatürk dizisini iptal kararı” yazıya başladığım sırada yağan yaz yağmuru gibi hemencecik yok oldu.
Çünkü sanat, medya ve siyaset çevresindeki “dengeler” böyle bir kavganın yapılmasını engelledi.
Örneğin bu talep Ermeni (ya da Rumlardan) değil de başka bir mecradan gelse gök kubbe başına yıkılırdı.
Günün sonunda yazılanlardan ve yazılamayanlardan şu sonuçlara varılması olası görünüyor:
Ermeniler, Millet-i Sadıka olarak görüldükleri Osmanlı İmparatorluğundaki siyaset, bürokrasi, ekonomi ve toplumsal hayattaki en yüksek mevkilerini, Avrupalı devletlerin dolduruşuna gelerek, yaptığı ayaklanma ve katliamlarla, sürgüne gönderilmek suretiyle kaybetmişlerdir.
Onlara göre, İttihat ve Terakki Cemiyeti ve “Tek Adam” bu boşluğu “Beyaz Türkler” ve “Nazilerden kaçan Yahudilerle” doldurmuşlardır.
Bir milyon tehcir edilen Ermeni ve bir milyon yedi yüz bin mübadeleye tabi tutulan Rum’un “Emval-i Metruke”sinin de sosyal hayattaki benzer akibeti yaşadığına inanılmaktadır.
Uluslararası siyasetin en büyük argümanı “mütekabiliyet esası” dır. Karşılıklılık prensibidir.
Yirmi milyon kilometrekareye yakın coğrafyadaki Türklerin mülkleri masaya yatırılmadan bu tür konuların müzakere edilmesi, eğer daha ağırları yoksa, en hafifinden zafiyettir.
Son olarak “dedemin üç kardeşini Çanakkale’de ve (muhtemelen) İstiklal harbinde şehit vermiş”, “çocuklarımın annesinin soyunun da, şimdiki Bulgaristan ve Yunanistan’daki zulümden tüm topraklarını ve gayrımenkullerini bırakarak gelmiş” şerefli bir Türk olarak bende de bir merak uyandı:
Mübadele sonunda artan bir milyon Rum ve tehcir edilen bir milyon Ermeni’nin mallarından bir tek kuruş bize gelmediğine göre, bu mallar nereye gitti?
Emvali Metruke Defterlerinde kimlerin isimleri var?
Siz ne dersiniz…
“Eski Defterler” açılmalı mı?
Kaynakça
(1) Konunun özeti için Bknz. https://www.ensonhaber.com/medya/disney-plus-ataturk-olayi-nedir-ne-oldu-ataturk-dizisi-yayinlanacak-mi (Erişim tarihi: 06.08.2023)
(2) Bu yazıya 06.08.2023 tarihinde başladım ve şu an 24.04.2024 tarihinde (iş hayatındaki değişimden dolayı GECİKMELİ OLARAK) bitirmeyi planlıyorum. Ancak bu gecikme, yazımın öngörüsü olan tepkilerin saman alevi gibi biteceği savımın teyidi oldu. Çünkü iki tarafın tarihi tezler yerine coğrafi bölgede kendi güç ve etkinliklerini koruma güdüsü baskın gelecekti. Ve nitekim öyle oldu.
(3) https://www.aydinlik.com.tr/haber/ilber-ortaylidan-ataturk-dizisini-iptal-eden-disney-plusa-cok-sert-tepki-408875 (Erişim tarihi: 06.08.2023)
(4) https://www.sozcu.com.tr/2023/gundem/ataturke-disney-sansurunu-ilber-ortayli-sozcu-tvde-yorumladi-7763120/ (Erişim tarihi: 06.08.2023)
(5) Ermeni siyaset bilimcilerden olan Ara Papyan’ın iddiası.
(6) ABD vatandaşı Elizabeth Harris’in The Contemporary History dergisinin 1922 tarihli sayında yayımlanan “How Mustapha Kemal Formed His Army” ("Mustafa Kemal Ordusunu Nasıl Kurdu") yazısındaki iddiası.
(7) Burada üstü kapalı bir biçimde Ermeni mallarının dışardan getirilen dönmelere verildiği ima edilmektedir.
(8) https://oa.mg/work/10.51824/978-975-17-4794-5.31 (Erişim Tarihi: 17.04.2024) Full Text at PublisherAccess via your InstitutionCite this on CitationsyOpen in Google ScholarVisualize on Litmaps
(9) İhsan Süreyya Sırma’nın kitabının adından ilham alınmıştır.
(10) https://www.turkyurdu.com.tr/yazar-yazi.php?id=1461 (Erişim tarihi: 06.08.2023) Burada: Atatürk tarafından ortaya konan Türk Resmi tarih tezinin sağlam zemini bulunabilir. Tarihçiler bunu ortaya koysun. Belgeleri açalım: “Türkler tarafından Ermeniler aleyhine bir katliam yapıldığı hususu bir takım yalan ve uydurma rivayetlerden ibarettir. Bunların katiyen doğru olmadığına inanabilirsiniz. Bu gerçeğin belgelendirilmesi için tarafsız heyetlerin memleketimizde tam bir serbestlik içinde tahkikat yapmalarını memnunlukla kabul ederiz. Bu meseleye dair Ermenistan’daki Şark-ı Karib Amerikan Muavenet heyetleri tarafından verilen en son raporların okunmasını tavsiye ederiz. Türk ahali hakkında Ermeniler tarafından islenen zulüm ve katliam ise Ermenistan’a karsı ordularımızın harekete geçmesine sebep olmuştur. Katliam çok geniş ölçüdedir. Bunlara ait zengin belgelere sahibiz. Bunların kopyalarını size vereceğim. Atatürk’ün kendi ifadelerine delil gösterdiği belgeler arasında bulunan Lord Curzon’un Avam Kamarasında yaptığı konuşma ise 13 Mart tarihli Times Gazetesi’nde de yayımlanmıştır. Gazete haberinde yer alan belgeye göre Curzon “Bana öyle geliyor ki siz Ermenileri sekiz yaşında pek temiz ve masum bir kız gibi zannediyorsunuz. Bunda pek yanılıyorsunuz. Zira Ermeniler bilhassa son harekâtı vahşiyaneleri ile ne derecelere kadar hunhar bir millet olduklarını bizzat kendileri ispat eylemiştir” şeklindeki görüşüyle nesnel olmayan Ermeni iddialarına karşı olduğunu bizzat kendisi dile getirmiştir.
(11) https://avim.org.tr/Blog/ERMENI-IDDIALARI-KONUSUNDA-ATATURK-NE-DEMISTI (Erişim tarihi: 06.08.2023) Peki Atatürk bu gibi iddialar karşısında acaba ne söylemişti? CHP İstanbul İl Başkanlığının yayınladığı Nutuk kitabının 348 ve 349. sayfalarında Atatürk'ün bu iddialar karşısında söyledikleri şu şekilde yer alıyor: “Şüphe etmemek gerekirdi ki, Ermeni kıtali konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildir. Aksine, güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cesaret alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmaktaydılar. İntikam düşüncesiyle her tarafta insafsız bir şekilde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekteydiler. Maraş’taki feci olay bu yüzden çıkmıştı. Yabancı kuvvetlerle birleşen Ermeniler, top ve ağır makineli tüfeklerle Maraş gibi eski bir Müslüman şehrini yerle bir etmişlerdi. Binlerce çaresiz ve suçsuz ana ve çocukları işkenceyle öldürmüşlerdi. Tarihte bir benzeri görülmemiş olan bu vahşeti yapan Ermenilerdi. Müslümanlar yalnız namuslarını ve canlarını korumak için karşı koymuş ve kendilerini savunmuşlardı. Yirmi gün süren Maraş soykırımında, Müslümanlarla birlikte şehirde kalan Amerikalıların, bu olay hakkında İstanbul’daki temsilciliklerine çektikleri telgraf, bu faciayı yaratanları, yalanlanamayacak bir şekilde ortaya koymaktaydı. Adana ili içindeki Müslümanlar, tepeden tırnağa kadar silahlandırılan Ermenilerin süngülerinin baskısı altında her dakika öldürülmek tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyorlardı. Canlarının ve bağımsızlıklarının korunmasından başka bir şey istemeyen Müslümanlara karşı uygulanan bu zulüm ve yok etme politikası, uygar dünyanın dikkatini çekecek ve onları insafa getirecek nitelikteyken, aksinin yapıldığını iddia ederek ondan vazgeçilmesini isteme gibi bir teklif nasıl ciddi olarak kabul edilebilirdi?” (Atatürk’ün CHP’nin İkinci Kurultayında, 20-25 Ekim 1927 tarihlerinde okuduğu Büyük Nutuk)
(12) https://www.agos.com.tr/tr/yazi/25409/harputlu-bir-ermeniden-mustafa-kemal-ataturk-e-mektup (Erişim Tarihi: 18.04.2024)
(13) Ermeni Agos gazetesindeki yazı şöyle başlar: Hüsnü Gürbey ve Mahsuni Gül, 83 yıldır devlet arşivinde bulunan çok ilginç bir belgeye ulaştı. 1937 sonlarında, B.G. Karapetyan isimli bir Harputlu Ermeni, Atatürk’e bir mektup yazmış. Karapetyan mektubunda 1909'dan 1915'e Ermenilerin başına gelenlere dair gelişmeleri sıralıyor, bunların analizini yapıyor ve Türkiye için tüm halkların özgürlük taleplerine yanıt verecek yeni bir yapı öneriyor.
Cumhurbaşkanlığı Arşivi; “CA: 01019578/648214” kayıt numarasında bulunan bir belge/mektup, Elazığ Ermenilerinden B.G. Karapetyan imzasıyla Mustafa Kemal Paşa’ya gönderilmiştir. Mektubun orijinali Ermenicedir. Elimizdeki nüshası Türkçeye çevrilmiş hali olup tarihsizidir, sadece ekin sonunda kırmızı kalemle, 19. 1. 938 tarihi yazılıdır. Mektup; aslı ve bir Ek’ten mürekkeptir. Ek, Hatay olaylarından dolayı yazıldığı için mektup tarihi de yaklaşık 1937-38 tarihleri olarak tahmin edilmektedir ki, kırmızı kalemle yazıldığı belirtilen tarihe de denk düşmektedir.”
(14) 25 Mart 2007 tarihli Hürriyet Gazetesi
(15) https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ermenilerin-gozu-cankaya-koskunde-169406 (Erişim Tarihi: 18.04.2024)
(16) 9 Ağustos 2011
(17) https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ermenilerin-gozu-cankaya-koskunde-169406 (Erişim Tarihi: 18.04.2024)