Gazneliler Türk Tarihindeki Önemi ve Yeri Nedir?
Gaznelilerin devlet anlayışı, İslam halifesini veya onun adına hüküm süren hükümdarları "Allah'ın yeryüzündeki gölgesi" olarak telakki eden İslami anlayışla bağdaşan, İrani, İslami ve Türki hâkimiyet anlayışlarının bir sentezi şeklinde gerçekleşmiştir. Samanîler gibi köklü ve esaslı devlet teşkilatına sahip bir İslam devletine bir süre hizmet eden ve bu süre de ona tâbi olarak varlığını sürdüren Gazneli Devleti, Orta Çağ İslam devletlerinin özelliklerini, devlet, hükûmet ve hâkimiyet anlayışlarını aynen yansıtmaktadır.
Gazneliler, MS: 963-1186 yılları arasında Maveraünnehir, Afganistan, Hindistan'ın kuzeyi ve Horasan'da hüküm sürmüş bir Türk devletidir. Gazneliler adlarını başkent edindikleri, hâlen Afganistan sınırları içinde bulunan Gazne şehrinden almıştır. Gazne Devleti'nden önce bu topraklarda hüküm sürmüş olan Farsi asıllı Samanîlerin kültürel etkisinden dolayı Gazneli Türkler, zaman içerisinde Farslaşmışlardır.
Gaznelilerin kurucusu sayılan Alp Tegin, Samanîlerin ordu komutanlarındandı. Ancak hanedanlığın tam anlamıyla kuruluşu, onun damadı Sebük Tigin döneminde mümkün olmuştur. Sebük Tigin, Gazne şehrini başkent yaparak Samanî sultanlarının egemenliğinden kurtulmuştur. Sebük Tegin'in oğlu Sultan Mahmut döneminde imparatorluğun sınırları Ceyhun'dan İndus Nehri'ne, oradan da Hint Okyanusu'na kadar uzanmış ve Rey Hanedanını da kapsamıştır. I. Mesut döneminde Gaznelilere ait toprakların bir kısmı kaybedilmiştir. Batı bölgelerinin neredeyse tamamı, Dandanakan Savaşı sonrasında Selçuklu Devleti'nin kontrolüne geçmiş ve elde sadece Afganistan, Belucistan ve Pencap bölgeleri kalmıştır. Selçukluların 1157'de dağılması, Gaznelilere pek yarar getirmemiştir. Bu karışık ortamdan güçlenerek çıkan Gurlular, 1151'de Behramşah'ı yenilgiye uğratarak Gazne'yi ele geçirmişlerdir. Bundan sonra hükümdarlıklarını Lahor'a çekilerek devam ettiren ve İslam dinini Hindistan'ın içlerine kadar yaymış olan Gaznelilerin son hükümdarı Hüsrev Melik'in Gurlular tarafından 1186'da esir alınmasından sonra Gazne Devleti kesin olarak tarihin tozlu sayfasındaki yerini almıştır.
Gazneliler Kimdir?
Gazneliler Türk kökenlidir. Gazneliler Devleti'nden önce de Afganistan'da Türk toplulukları bulunmaktaydı ve Gazneliler Devleti, büyük ölçüde bu topluluklara dayanarak kuruldu. Gazneli Devleti'nin kurucusu Sebük Tigin, köle (Gulam) olarak Samanîlerin yurduna gelince Müslüman olmuştur. O dönemde bir devletin kimliği, yöneticilerine göre isim almaktaydı. Sebük Tigin'in Pend-Nâme'sine (öğüt kitabına) göre kendisi Türkistan'da "Barsahlılar" kabilesindendir. Sebük Tigin, "Türk Köle" olarak Samanî Emiri Alp Tegin tarafından satın alınmıştır. Ebu'l Gazi Bahadır Han ise, Sultan Gazneli Mahmud'un babası Sebük Tigin'in kayı boyundan olduğunu belirtir.
Gaznelilerin devlet anlayışı, İslam halifesini veya onun adına hüküm süren hükümdarları "Allah'ın yeryüzündeki gölgesi" olarak telakki eden İslami anlayışla bağdaşan, İrani, İslami ve Türki hâkimiyet anlayışlarının bir sentezi şeklinde gerçekleşmiştir. Samanîler gibi köklü ve esaslı devlet teşkilatına sahip bir İslam devletine bir süre hizmet eden ve bu süre de ona tâbi olarak varlığını sürdüren Gazneli Devleti, Orta Çağ İslam devletlerinin özelliklerini, devlet, hükûmet ve hâkimiyet anlayışlarını aynen yansıtmaktadır.
Daha önceki Türk-İslam devletlerinde olduğu gibi Gaznelilerde de hükümdar adına hutbe okutmak ve para bastırmak, hükümdarlık belirtilerindendir. Ülkede emir veya sultan, devletin tam hâkimidir. Gazneli Mahmut'tan önceki hükümdarlar, emir unvanını kullanırken, Gazneli Mahmut ve sonrasındaki hükümdarlar "sultan" unvanını kullanmışlardır. Devlet dairelerine dîvân denilmektedir. Bu dîvânların en önemlileri, Dîvân-ı Vezâret, Dîvân-ı Arz, Dîvân-ı Risâlet ve Dîvân-ı İşrâf idi. Dîvân-ı Vezâret, maliye ve genel yönetim işlerine bakardı ve başkanı vezirdi.
Dîvân-ı Arz, bugünkü Savunma Bakanlığının karşılığı olup başındakine Arız veya Sâhib-i Dîvân-ı Arz denilirdi. Yüksek askeri rütbeliler genellikle hâcîb diye anılırken, sivil görevli olan vezirler ve divan sahipleri hâce-i bozorg ve hâce olarak adlandırılmıştır. Gazneli idaresindeki sivil bir görevlinin alabileceği en yüksek unvanlardan biri de amîd olup vezirler, divan sahipleri ve bürokrasideki birkaç kişi için kullanılmıştır. Vilayetlere, özellikle de Irak yakınlarına tayin edilen görevliler (kethüdalar/eyalet vezirleri) amîd-i Irak olarak vasıflandırılmışken, özel statü arz eden Harezm bölgesi valilerine Harzemşah unvanı verilmiştir. Ayrıca bir eyalette, sivil idarenin başındaki görevliye sâhîb-i dîvân denirdi; sâhîb-i dîvân, vergilerin toplanması ve yönetim işlerinden sorumluydu.
Gazneli Devleti, başlangıçta genişleme siyaseti takip ettiğinden ordu hazır durumda bulunurdu. Gaznelilerde askerî teşkilatı: gulâmlar, vassal devlet askerleri, Türkmenler ve bölge kuvvetleri ve fillerden oluşurdu. Ancak, ordunun temel gücünü gulâmlar oluştururdu. Orduda en küçük rütbe hayltaş (ya da ser-i visak) olup 10 süvarinin kumandanıdır. 100 kişilik süvari kumandanı kâid, 500 süvarinin kumandanı serhenk, en az 1000 kişinin kumandanı sâlâr ya da sipehsâlâr ve ordu kumandanı da hâcib olarak verilirdi. Gulâmların çoğunluğu Türk olup sayıları yaklaşık 4.000-6.000 kişiydi. Sonraları bu gulâmlara Hintler ve Tacikler de katılmıştı. Bunların kumandanına sâlâr-ı gulâmân denirdi. Sultanın muhafız kuvveti olan gulâmlar ise, gulâmân-ı hâs olarak adlandırılırdı. Orduda kuzeyden gelen ücretli Türkmen (Yağmalar, Karluklar ve Halaçlar gibi) askerler de yardımcı kuvvet olarak bulunurdu. Eyalet valileri de mahallî savunmada kullanmak amacıyla kabilelerden asker kaydederlerdi.
Orduda önemli bir unsuru da Hindistan'dan haraç olarak alınan fillerdi. Ordudaki fil sayısı 1700 civarındaydı. Ayrıca, devletin kuruluşundan itibaren savaşlarda gönüllü gazilerden de faydalanılmıştır. Gaznelilerde adalet mekanizması, şer'i ve örfi olmak üzere iki temel esasa oturtulmuştur. Şer'i kanunları (evlenme, boşanma, miras vs) kadılar yürütür, onlara neredeyse sultan dahi müdahale edemezdi. Her vilayet veya eyaletin merkezinde kâdiyyü'l-kudât diye adlandırılan bir baş kadı bulunurdu. Kâdiyyü'l-kudât'ın zaman zaman yetkilerini taşıyan şahıslara da nâib denilirdi. Adlî teşkilatta önemli bir konuma sahip olan kadıların dürüst görev yapmalarını sağlamak amacıyla onlara yüksek ücret ödenirdi. Ancak, Gaznelilerde Dîvân-ı Mezâlime bizzat hükümdar başkanlık ederdi ve burada halkın şikâyetlerini dinleyip karar verirdi.
Abbasî Devleti içinde veya dışında ortaya çıkan tüm Müslüman devletlerin hükümdarları halifeye dinî yönden bağlılıklarını bildirirlerdi. Gazneli Mahmut, cülusundan itibaren Abbasî Hilafetine karşı büyük bir bağlılık göstererek Kadir Billâh'tan hükümdarlık onayı aldığı gibi, ayrıca, bütün memleketinde de Sünni Akaidini yaymaya ve Şiilik'i her türlü şiddetli tedbirlerle imhaya çalışmıştır. Ayrıca, Gazneliler Abbasîlerle yapılan diplomatik görüşmelerde Samanîlerin göreneklerini uygulayarak diğer devlet temsilcilerinden daha gösterişli karşılamalar yapmış ve daha hürmetkârâne olmuşlardır. Hutbeyi sultanın ve halifenin adına okutmanın yanında, Gazneliler bastırdıkları sikkelerde de sultanın isminin yanında halifenin ismini kullanmışlardır.
III. Mesut minaresi (12. yüzyıl)
Gazneliler sayesinde bölgede kurulan siyasi birlik, kültürel açıdan bir İran devleti değil fakat, İranlaşmış bir Türk devleti olduğu görülür. Gazneliler dönemi, kültür ve sanat bakımından da daha sonraki İslam devletlerini etkilemiştir. Mimarlık alanındaki başarıların, yeniliklerin izleri Anadolu beyliklerinde bile görülmüştür. Gazneliler döneminde Nişabur yakınlarında inşa edilmiş pek çok medrese mevcuttu. Gazneliler zamanında pek çok kütüphane tesis edilmiştir. Sultan Mahmud, Gazne Camii'nin civarına içinde kütüphanesi olan geniş bir medrese yaptırdı. Ayrıca, Dâru'l-'Ulûm adlı bir medrese ile birlikte, kapının yanında, içinde antika eşyalar, nadir ve eşi bulunmayan eserlerin toplandığı adeta bir müze de tesis etmiştir.
İslam ve Hint sanatının karşılaşma yeri olan Gazne, mimarisi, resmi ve süslemesi bir yandan Büyük Selçuklu, öte yandan da Babürlü sanatını etkilemiştir. Gazneli Mahmut, kendi devrinde bir kültür merkezi hâline gelen Gazne'de; medreseler, kütüphaneler, hastaneler, bahçeler, saraylar, köprüler ve camiler yaptırmıştı. Gaznelilerden günümüze kalan en önemli sanat eseri, Afganistan'ın Büst kentindeki Leşgeri Bazar Sarayı'dır. Son yıllarda, gene aynı çevrede cami kalıntıları da bulunmuştur. Mimarlık yanında süsleme sanatları da Gaznelilerde önem kazanmıştı. Buna yazı sanatına duyulan ilgiyi de eklemek gerekir: kûfi yazı en olgun biçimini Gazneli Sultan İbrahim (1059-1099) döneminde almıştır. Gazneli sanatı Selçuklu ve Hint sanatlarını etkilemiştir.
Gaznelilerde resmî dil Farsça olmasına rağmen orduda Türkçe kullanılmaktaydı. Buna örnek olarak, Gaznelilere ait Farsça metinlerde bir takım memuriyet isimlerinin başına geçen Farsça "buzurg" kelimesi, Türk unvanlarda geçen "ulug" tabirinin karşılığı olması verilebilir. Gazneliler, Samanîler gibi Farsçaya ve İran kültürüne adapte olmuşlar ve Farsça edebiyatı desteklemişlerdi. Gaznelilerin sarayında ünlü Farsça yazarları büyük edebiyat eserleri yazmışlar. Bunların arasında Şehnâme'nin yazarı Firdevsî ve İslam tarihi bilginlerinden Biruni de vardır. Gazneliler dönemi, Fars edebiyatının en parlak olduğu devirlerden biridir. Gazneli hükümdarları, Farsça şiir yazan şairleri korumakta ve fikrî alanda Samanîlerin bıraktıkları mirasa sahip çıkıyordu. İran destanını ihya ettiren Gazneli Mahmut, aynı zamanda Türk geleneklerine de önem vermiş ve ilk İslamî Türk şiiri onun zamanında görülmüştür. Fars kültürünü ve Farsça'yı yeniden canlandıran ünlü şair Firdevsî, Fars edebiyatı tarihinde bütün devirlerin şaheser yapıtı olarak kabul edilen Şâhnâme'yi bu dönemde kaleme almıştır. Bu dönemde başkent Gazne, bir edebî merkez özelliği kazanmış ve çeşitli bölgelerden çok sayıda şair ve yazarın Gazneli sarayına yönelmesi sağlanmıştır.
Bu dönemde şairler, kendilerinden önceki şairlerin eserlerine yansıtmış oldukları millî duygulardan, geleneklere olan bağlılıklardan uzaklaşmaya başladılar. Dönem şairlerinin çok azının eserlerinde millî duygulardan, geleneklerden ve İran halkının âdetlerinden bahseden şiirlere rastlanır. Sultan Mahmut'un İslam'ı Hindistan'da yayma çabaları da Gazneli edebiyatını etkilemiştir. Yazılan mensur eserlerin çoğunluğunun Arapça olmasına karşın, bunlar içerisinde Farsça eserler de mevcuttur. Gazneliler, siyasi alanda oldukça güçlü bir saltanat sürmekle birlikte ilim ve edebiyat alanında da çok değerli ürünlerin ortaya konmasına vesile olmuşlardır. Gazneliler tarafından esir edilen Biruni, astronomi ve matematik çalışmalarının doruğuna Gazne'de geçirdiği on yıl zarfında ulaşmıştır. Gaznelilerin tarihte oynadıkları en önemli rol, İslam dinini Hindistan'ın içlerine kadar yayabilmeleridir. Bu yüzden bazı tarihçiler, bugünkü Hindistan Pakistan ayrılığının temelinin Gazneliler tarafından atıldığını savunur. Sonuç olarak, Gazneliler hüküm sürdüğü yıllarda karşımıza bir hanedan devleti olarak çıkıyor. Kültür hayatını Farsi kültürün derinden etkilediğini, sanattın her bölümünde çok ileriye gittiğini görüyoruz. Hindistan’daki toplulukların Müslüman olmasında çok büyük bir etkisi olduğunu ve bugünkü Pakistan'ın kurulmasında çok büyük katkısının olduğunu biliyoruz.
Saygı dolu sevgiyle kalın.
Ek Bilgi: SAMANİLER:
Orta Asya ve doğu İran'da kurulmuş, adını kurucusu Sâmân Hüdâ'dan alan bir Fars hanedanlıktır. İslâm ordularının İran'ı ele geçirmesinin ve Seferî egemenliğinin yıkılmasının ardından İran'da iktidarı ele geçiren ilk yerli yönetimdir. Sâmânîler dönemi İran milletinin başlangıcı olarak kabul edilir.