Haçlı Seferlerinin Sosyo-Ekonomik, Stratejik tabanı
Merhabalar; Türkiye’nin tarihsel ve kültürel birikimini güncel verilerle analiz ederek Türkiye’nin sorunlarına çözüm önerileri üretmeye hedefleyen STRASAM gibi bir “düşünce platformunda” ilk yazımda haçlı seferlerinin ekonomi-politik gerekçeleri üzerinde duracağım. Daha sonraki yazılarımızda, dokuz yüz yıl süren ve bana göre farklı yapılanmalarla hala da devam eden önemli Haçlı seferlerini tahlil etmeyi planlıyoruz. Burada temel hedefimiz; neticede Anadolu'nun niye geçilmez olduğunu, dönemlerinin ekonomi politik sömürge seferleri olan Haçlılarla niçin sadece Türklerin mücadele ettiğini sorusunun cevabına kapı aralamak olacaktır. Türklerin dışındaki “Arap ve Fars Müslüman Toplumlar o sıralarda neler yapıyorlardı?” sorusunun tarihsel temellerini anlayabilirsek, günümüzdeki ekonomi politik mücadelelere karşı neler yapılabilir sorusunun cevabına katkı yapabiliriz diye düşünüyoruz.
Türkleri Anadolu’dan Çıkarma Projesi Olarak Haçlı Seferleri
Haçlı Seferleri, Işın Demirkent’in tarifi ile “Kudüs’ü kurtarma bahanesi ile Türkleri Anadolu’dan atma” projesidir. 1071’de kazanılan Malazgirt Zaferi’nden sonra 4 sene içinde İznik, Kutalmış oğlu Süleyman Şah tarafından fethedildi ve Anadolu Selçuklu devletinin başkenti yapıldı. Süleyman Şah, Antakya’yı da teslim aldıktan sonra neredeyse tüm Anadolu’nun işgali üzerine Doğu Roma İmparator’u 1074 yılında Papa’dan ücretli asker yardımı istedi. Esasen Doğu Roma Ortodoks düşüncesi Hristiyanlığı müdahale dini olarak değil, daha çok müdafaa olarak görüyor ve diplomasi yolunu tercih ediyordu. Savaş genellikle hoş görülmüyor, savaşta ölenler “martry” yani şehit sayılmıyorlardı. Uzun müzakereler sonucu Hristiyanların vatanlarını korumak için savaşabilecekleri, bu yolda ölenlerin şehit olacakları da kabul edildi.
İmparator VII. Mikhail Dukas’ın (1071-1078) bu isteğini Papa VII. Gregorius (1073-1085) olumlu karşılamış, ancak yardım gönderememişti. O sıralarda Papa VII. Gregorius ile Kutsal Roma Germen İmparatoru IV. Heinrich (1056-1105) arasında; başka okuma yazma bilen olmadığından, sarayda görev yapacak piskoposları kendilerinin ataması konusunda büyük bir çatışma vardı.
Bu çatışma sonucu Papa, İmparatoru aforoz etmiş, İmparator da Ravenna Başpiskoposu Guilbert’i, karşı Papa olarak tayin etmişti. Papa, Venedik Patriği Dominicus’u İstanbul’a elçi olarak gönderdi. Patrik Dominicus, Doğu Roma’nın mevcut silah gücünün Malazgirt’ten sonra çok zayıfladığını, Anadolu’nun neredeyse tamamen Türkler tarafından işgal edildiğini, hac ve ipek yolunun Türklerin kontrolünde olduğunu, Anadolu ve Büyük Selçuklu Devletlerindeki iktidar zafiyetini de görerek Papa’ya rapor verdi.
Papa önündeki tüm Anadolu’ya hâkim olabilme ve bu fırsatta kendi konumunun İmparator ve krallar yanında çok daha güçlü olabileceği fırsatını gördü ama harekete geçemedi. 1053 yılında doğu ve batı kiliseleri Katolik ve Ortodoks olarak ayrılmışlardı (schisma). Buna rağmen Ortodoks olan İmparator Aleksios Komnenos (1081-1118), Katolik Papa’dan gerekirse Katolikliği bile kabul edebileceğini belirterek ücretli asker talebini yeniledi.
Papa VII. Gregorius’un ölümünden sonra asıl adı Odo of Chatillon olan II. Urbanus (ö. 1099) Papa olarak seçilmişti. Urbanus, İmparatorun 1094’ta tekrar yardım istemesi üzerine derhal harekete geçti. Avrupa’daki sosyo ekonomik problemler, Avrupa’da o devirde sayıları gittikçe artan “ağır yoksulluğa mahkûm topraksız köylüler”, işsiz, yoksul soyguncu kitleler güvenliği tehdit ediyordu. Miras’tan sadece birinci oğulun istifade etmesi işsiz güçsüz bir elit tabakaya da sebep olmaktaydı.
Bütün bu çatışmaları bir dış düşmana yönlendirmek ve bunu kontrol edebilmek birden çok cazip görüldü. Papa- imparator mücadeleleri, Doğu Roma’nın asker zafiyeti, Selçuklulardaki iktidar problemleri sonucu karşı koyacak güç olmaması da göz önüne alınınca, kendinden önceki Papa’nın değerlendiremediği fırsatı kaçırmadı. Papa II. Urbanus “çok becerikli bir diplomat” idi. Bu çağrının kendisine bir avantaj sağlayacağına ve İmparator Heinrich karşısında elini güçlendireceğine, Anadolu’daki kazanımları ile maddi ve manevi eşsiz bir güç kazanacağına inanan Papa II. Urbanus, 27 Kasım 1095 yılında Clermont Konsilini topladı. Toplantıya katılacak lordları ve ruhanîleri özenle davet etmişti.
Fulcherius Carnotensis’in. Clermont Konsili’ne bizzat katılmış bir papaz olup, yazdığı “Historia” sı Papa II. Urbanus’un konuşmasını bize aktaran en önemli ve birinci el kaynaktır. Fulcherius, Etienne de Blois ile Haçlı Seferine katılmış, sonra Baudouin’in maiyetine girerek özel papazı olmuştur. Kronikçilerde, en objektif birinci el kaynak olduğu hakkında fikir birliği vardır.
Fulcherius’un bizzat aktardığına göre, Papa II. Urbanus, konsülde yaptığı konuşmada; “Türklerin, yedi savaşın sonucunda, Akdeniz’den Saint George boğazına (İstanbul) kadar Roma topraklarını yakıcı bir istila ile işgal ettiklerini, birçok insanı öldürüp, birçoğunu esir aldıklarını, kiliseleri yıktıklarını, Tanrı’nın Krallığını harap ettiklerini” anlatarak, bunlara müsaade edilirse fetihlerine devam edeceklerini söyledi. “Bu kötü ırkın çok geç olmadan Hristiyan topraklardan kökünü kazımak için herkesin bu kutsal savaşa katılması gerektiğini, bu kutsal savaşta ölenlerin şehit, kalanların günahlarının affedileceğini” söyleyerek Haçlı Seferlerini başlattı. Sefere katılanlara Haç arması dağıtıldı.
Tanrı’nın Krallığını Harap Eden Türklere Karşı Savaşta Ölenler Şehit, Kalanların Günahları Affedilecektir.!
Batı dünyasının Kudüs’ü kurtarmak için Haçlı Seferlerini düzenlediği iddiası, tarihi gerçeklere uymamaktadır. Çünkü Kudüs 638 yılında Hz. Ömer tarafından fethedilmiş olup 1074 yılına kadar Yahudiler ve Hristiyanlar serbestçe ibadetlerini yaptıklarından ne Vatikan’dan ne de Doğu Roma İmparatorluğu’ndan kayda değer bir itiraz çıkmamıştı.
Kudüs’ün hedef gösterilmesi, papalığın esas hedefine yardımcı ve itici bir güç olmuştur. Haçlı Seferleri, feodalitenin bir sonucu olarak ortaya çıkan Batı'nın kavgacı şövalyelerini Hıristiyanlık için Doğu'da savaşmaya yöneltmek isteyen kilisenin karanlık amaçlarındandır. Şövalyeler ve Krallar arasındaki durmak bilmeyen savaşlardan kurtulmak için Papa II. Urbanus “Tanrı’nın düşmanları” olarak Türkleri hedef göstermiştir.
756 yılında kurulan Endülüs Emevi Devleti 1031 yılında yıkıldıktan sonra, Mülukü’t-tavaif (1031-1090) zamanında Tuleytula (Toledo)’nun Kastilya Kralı VI. Alfonso (1040-1109) tarafından zapt edilmesi bütün İspanya ve Avrupa’da çok büyük sevince sebep olmuştu. Endülüs Müslümanları ise dehşete kapılarak “Reconquista” (Yeniden Fethetmek) tehlikesinin farkına varmışlardı.
Endülüs’ten Sonra Anadolu’yu ve İpek Yolunu Ele Geçirmek
Papa II. Urbanus’un çağrısını ilk kabul eden Toulouse kontu Raymond de St. Gilles (ö. 1105) ile Fransa kralının kardeşi Hugue de Vermandois, İspanya’da “Reconquista” hareketi ile Müslümanlara karşı savaşmışlardı. Papanın şimdiki çağrısını İspanya’daki savaşın devamı gibi görüyorlardı. İspanya’daki başarı da büyük moral gücü oluyordu. Bu sıralarda 1072’de Palermo, 1088’de Saragosa ve 1091’de tüm Sicilya adasının Müslümanlardan geri alınması ile güneyden gelen İslam dalgası da durdurulmuştu.
Sicilya’daki bu fetihler de Batılıların yeni yerler ele geçirme hırslarını kamçılamıştır. Böylece Papa II. Urbanus, Doğu Roma İmparatorunun kiralık asker isteği yerine tüm Doğu Roma topraklarını ele geçirme imkânı ile Haçlı Orduları göndermeyi tercih etti. Nitekim ilk Haçlı Seferi sonucu kurulan dört Haçlı Kontluğu da bunu ispat etmektedir.
“Kardeşlerinin himayesine muhtaç, parasız, pulsuz bir en genç, en küçük oğul” olan Baudouin’in önce Urfa kontu, sonra Kudüs kralı olması, seferlerin amacını çok açık bir şekilde göstermektedir. Papa II. Urbanus, Hristiyanları bir yerde (İspanya ve Sicilya) Müslümanlardan kurtarıp, başka yerde (Anadolu ve Kudüs) mezalim ve baskıya uğramalarına göz yummanın fazilet olmadığını belirtti. Bunların dışında Haçlı seferlerinin başka sosyal sebepleri de vardı. Avrupa’da o devirde sayıları gittikçe artan “ağır yoksulluğa mahkûm topraksız köylüler”, işsiz, yoksul soyguncu kitlelerin zenginlik vaadiyle Kudüs’e yönlendirilmesi de iyi bir siyasi manevra oldu.
Türkiye Selçuklu Devleti’nin ipek yolu ve Kudüs yolunu tamamen kontrol eder hale gelmesi de çok önemli bir etkendir. Haçlı ordularının ipek yolu güzergâhlarınca yol almalarına da dikkat edilmelidir. Bu da Haç’lı seferlerinin iktisadî yönünü ortaya koyan bir başka husustur.
Sonuç olarak Haçlı seferleri Kudüs’ü kurtarmak bahanesi ile Anadolu’nun ve Kudüs’ün zaptı için Türkleri Anadolu’dan atmak üzere düzenlenmiştir. Papa II. Urbanus’un başlattığı, zihniyet ve etkileri açısından günümüze kadar gelen ekonomik ve politik amaçlı askeri bir harekettir.
İlk Haçlı Seferinden Günümüzdeki Irak İşgaline
Amacı görünüşte “Kudüs’ü kurtarmak” olup, asıl gayesi Papa II. Urbanus’un kendi tabiriyle “Türklerin Anadolu’dan kökünü kazımaktır”. Bu amaçla sekiz büyük Haçlı Seferi, tasnife girmemiş 1101 yılı Haçlı Seferi ile 1212 de Çocukların Haçlı Seferleri düzenlendi.
Osmanlılar zamanında yine Türkleri Avrupa ve Anadolu’dan atmak için yüzden fazla proje hazırlandığını, 1396’da Niğbolu ve 1444’te Varna savaşlarını biliyoruz.
Birinci Dünya Savaşı sonucu tıpkı Birinci Haçlı Seferindeki gibi başkentimiz işgal edildi, İzmir ve çevresi Yunanistan tarafından, Hatay-Urfa arası Fransa tarafından işgal edildi.
1995 yılından itibaren Batı dünyasında Haçlı Seferlerinin 900. Yılı için iki yıl boyunca anma toplantıları, seminerler tertip edildi. 2001 yılında Irak işgali için ABD başkanının “Bu bir Haçlı Seferidir” dediğine şahit olduk.
Amerika’nın bu sefere başlamak için Hatay- Diyarbakır arasına 62.000 asker, 155 savaş uçağı ve atmış beş savaş helikopteriyle yerleşmek istemesine 1 Mart 2003 tarihinde TBMM müsaade etmedi.
15 Mart 2019’da Avustralya’da fanatik bir Hristiyan’ın otomatik silahlarla camilere girerek biri Türk, elli bir Müslümanı öldürdüğünü, bir o kadarını yaraladığını gördük. Brendon Tarrant isimli bu fanatik, hadiseden sonra Papa II. Urbanus’un Clermont Konsili’nden esinlenen bir bildiri yayınladı. Çok yakın günlerde Kıbrıs sularında petrol aramak istediğimizde Fransa ve Almanya’nın Yunanistan’a arka çıkarak bize karşı tüm Avrupa Birliğini ayağa kaldırdıklarını gördük.
Bu nedenle Haçlı Seferlerini çok iyi araştırmamız, sebepleri ve sonuçlarıyla çok iyi analiz etmemiz gerekmektedir. Birinci Haçlı Seferinde Anadolu’da birlik sağlanamadığı için başkent ve Anadolu’nun yarısı ile Hatay- Urfa arası Haçlılar tarafından işgal edildi. 1101 yılı Haçlı Seferleri ile İkinci ve Üçüncü Haçlı Seferlerinde ise Anadolu’da birlik sağlanarak gelen Haçlı orduları neredeyse tamamen yok edildiler. Öyle gözüküyor ki, bu günlerde yeni bir Avrupa ordusu teşkil edilmesi gündemde olup ülke olarak bu tür gelişmelere karşı çok dikkatli olmamız gerekmektedir.