Site İçi Arama

tarih

Oruç Reis Gemimiz Doğu Akdeniz’de, Gemiye Adını Veren Büyük Denizci Oruç Reis'in Mezarı Nerede?

“Oruç Reis'in mezarı konusunda bizim Türk Tarihi kaynakları hiçbir bilgi vermiyor.  Bununla birlikte Oruç Reis'in mezarının Başkent Kasaba mahallesi Sidi Abdurahman Salibi'nde olmadığı da kesinlik kazanmıştır.

Oruç Reis gemimiz Doğu Akdeniz'de doğalgaz araması yaparken, acaba bu Oruç Reis’te kimdir? Mezarı nerededir? Hakkında ne biliyoruz? gibi sorular aklımıza gelmektedir. Türk Tarihine gönül vermiş Araştırmacı Yazar Av. Ali Öztürkmen kardeşimiz Libya ve Cezayir'deki Türk şirketlerinde üst düzey yöneticilik yaparken, diğer yandan bu ülkelerdeki Türklerle ilgili çalışmalar yapmış, özellikle Türk Denizcilik tarihinin önemli isimlerinden Oruç Reis'in mezarını araştırmış ve sonuca da ulaşmıştır. Ali Öztürkmen Bey kendi çabaları ile bu durumu kamuoyuna duyurmaya çalışmış ise de, bu gayretleri sonuç getirmemiştir. Kendisiyle yaptığım görüşmeler sonucu elindeki bilgi, belge ve resimleri bana gönderdi. Bu konuda makale yazmamı istedi. Ben de seve seve kabul ettim.

Ali Öztürkmen Bey anlatıyor: "Cezayir'de bulunduğum süre içinde 2015 yılının Nisan ayında kahraman şehidimiz Oruç Reis'in mezarını bulma şerefine eriştim. O günlerde yazmış olduğum yazılar ve çektiğim resimlerin yetkili makamlara iletilmesi için gazete ve dergilerin aracılığı ile paylaştım. Maalesef sesimi kimseye duyuramadım. Bu bilgileri Tarihçi Enver Kabul ile paylaştım. Kamuoyuna duyurulması için kendisinden bu konuda yazı yazıp, gündeme taşımasını rica ettim. Umulur ki Cezayir'deki Oruç Reis ve Türk Şehitliğine sahip çıkılır. Geçte olsa vefa borcumuzu öderiz."

Türk Denizcilik tarihinin efsane kahramanlarından Oruç Reis'in Cezayir'de unutulan mezarı. Peki kim bu kahraman Türk denizcisi? 1474 yılında Midilli Adası Bornova köyünde doğmuştur. Babası Yakup Ağa annesi sonradan Müslüman olmuş, Müslüman Türk ailesinin ikinci evladı. Baba Yakup Ağa kale muhafızı olarak görev yapmaktaydı. Yakup Ağa’nın, İlyas, İshak, Oruç ve Hızır olmak üzere dört oğlu vardı. İşte bu dört kardeşin Midilli Adasından çıkarak sergiledikleri, cihana sığmayan nice kahramanlıkları ve Osmanlı Türk İmparatorluğuna kazandırdıkları sayısız zaferleri neticesinde Osmanlı döneminde “Akdeniz bir Türk gölü haline getirilmişti."

Bu dört kardeşten biri olan Oruç Reis, Türkçenin yanı sıra Arapça, İspanyolca, İtalyanca, Fransızca, Yunanca ve Rumca bilmekteydi. Gençliğinde deniz ticaretini çok iyi öğrenmiş ve Akdeniz'in birçok limanı arasında ticari yolculuklar yaparken, bunlardan birisinde kardeşi İlyas’la birlikte Rodos'ta Aziz Jan şövalyelerinin gemilerine rastlamış, bu şövalyelerle giriştiği şiddetli çatışma esnasında kardeşi İlyas Rodos açıklarında şehit düşmüştür. Oruç Reis’in kendisi de esir edilip Rodos adasına götürülerek zindana atılmış ve işkenceye maruz bırakılmıştır. Bu haberi alan Hızır Reis, ağabeyini kurtarmak için girişimde bulunmuşsa da başarılı olamaz. Sonrası Oruç Reis küffar gemilerinde kürek mahkûmu olarak çalıştırılır. Oruç Reis bir gece fırtınaya yakalanan gemiden kaçmayı başarır ve sonrası Memluk Türk devletinin hizmetine girer. Osmanlı Mısır’ı fethedince, Oruç Reis de Şehzade Korkut'un vasıtasıyla Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı'nın hizmetine girer. 1512 yılında Tunus'un Carba adasını karargâh edinir ve böylece Kuzey Afrika macerası başlar.

Bu sıralarda Endülüs İslam devleti çaresizlik içinde Osmanlı Devleti'nden yardım istiyordu. Müslümanlar ve Yahudiler katliamlara uğramaktaydılar. İspanyollar bununla da yetinmeyip, Kuzey Afrika'da özellikle devlet otoritesini kaybetmiş Cezayir krallığı üzerinde hakimiyet kurmuşlardı. Cezayir halkı ıstırap çekmekte ve halk Oruç Reisi kurtarıcı olarak beklemekteydi. Bu durumu kendisine dini bir görev sayan Oruç Reis, on binlerce Müslüman ve Yahudi’yi Endülüs’ten Cezayir limanlarına taşımış ve bu esnada Oran şehrini de onlara yurt yapmak için ele geçirmiştir.

1516’da Cezayir'in ele geçirilmesinden sonra kendisi Cezayir Sultanı ilan edilmiş ve Cezayir'de sistemli bir devlet yönetimi kurmuştur. Kardeşi Barbaros’a Cezayir'in doğu kısmını vermiş, kendisi de batı kısmının idaresini üzerine almıştır. 1518 yılı Ocak ayında Jicil kuşatması sırasında top güllesinin isabet etmesi sonucu Oruç Reis'in sol kolu ağır yara almış ve dirsekten kesilmiştir. İyileştikten sonra tek kolla mücadeleye şevk ve azminden bir şey kaybetmeden kaldığı yerden şehit düşünceye kadar devam etmiştir. Oruç Reis bin civarında Türk denizci leventleri ile Tlimsen Kalesi’nden gece geç saatlerde kale surlarından açılan gizli bir geçitten geçerek, Fas sınırlarına yakın İspanyol ordu birliklerini baskın tarzı bir operasyonla yok etmeyi düşünüyordu. Bu nedenle doğuya doğru El Malah deresi içinden ilerlerken, ne yazık ki yerli muhbirlerin durumu İspanyollara bildirmesi üzerine, Tlimsen ve Oran'dan gelen İspanyol kuvvetleri arasında sıkışır, çarpışır ve zayıf düşer. Bu muharebe El Lahim/ Et Deresi’nde gerçekleşir. İki taraf da ağır zayiatlar verir. Türk leventlerinin sayıları, İspanyol ve yerli halkın güçleri karşısında çok az olması nedeniyle savaş İspanyollar lehine döner. Durumu fark eden Oruç Reis kendisine sadık birkaç levent ile dere içinde 5 km kadar ilerleyerek El Malah noktasına gelir. Düşman kuvvetlerini oyalamak için taşıdığı değerli eşyaları yola saçar. Ne yazık ki bu da çare olmaz, düşman arkasından yetişir. Tek kolu ile yiğitçe savaşır ve İspanyol Teğmen Garcia Tineo tarafından 1518’de 44 yaşında şehit edilir. İşte o günden beri burası Et Deresi olarak yerli halk tarafından anılmış ve şehitlerin Bedevi yerli halk tarafından dere kenarına gömülmesi adet haline gelmiştir. Bu şehit mezarlarında "Nur Doğma" ve "Kandil Yanma" ritüelleri yaşanır. Bedeviler bu mezarlardan birinin üzerine Ermiş türbesi yaparlar ve adına da "Kandil Baba” adını verirler.

1950 yıllarında işgalci, sömürgeci ve emperyalist Fransızlar tarafından bu beldeye okul yapılırken kazı esnasında çok sayıda insan kemiğine rastlanır ve maalesef bu toprakların üstüne Ahmet Talib adında bir de okul yaparlar. Bu okulun karşısında yeni yapılan Baba Arruç (Oruç Reis) adını taşıyan yeni bir okul da yapılır. Bu hususlar ve et deresi hikayeleri, Oruç Reis ve Türk Şehitliği hakkında bilgiler, yerel halk tarafından radyo programlarında dile getirilir.

Ali Bey anlatmaya devam ediyor: "13 Nisan 2015 Salı günü Tlimsen havaalanında karşılaşıp tanıştığım Sayyit Megniye (El Malah halkından) bana vermiş olduğu bilgiler ışığında El Malah ovasında saha çalışmalarına başladım. El Malah: Arapça adı “Gazzeviye”, İspanyolca adı “Rio de Salado”, Türkçe karşılığı ise "Tuzlu Dere” anlamına geliyor. Bu bölgenin eskiden Tlimsen vilayetine bağlı iken sonradan oluşturulan Ayın Timuşınt vilayetine dahil edildiğini öğrendim.”

Bu bölgenin bizim açımızdan önemi ise Oruç Reis'in kardeşi İshak Reis ve binlerce kahraman Türk yiğitlerinin mezarlarının burada olması ancak bu kahramanların burada adeta unutulmuş olması gerçeğidir. Araştırmacı Mehmet Tütüncü Bey'in verdiği bilgilere göre de İshak Reis'in mezarının Tlimsen yakınlarındaki Kalet Elkila köyündeki Mücahitler Mezarlığı’nda olduğu biliniyor.

“Oruç Reis'in mezarı konusunda bizim Türk Tarihi kaynakları hiçbir bilgi vermiyor.  Bununla birlikte Oruç Reis'in mezarının Başkent Kasaba mahallesi Sidi Abdurahman Salibi'nde olmadığı da kesinlik kazanmıştır. Bu nedenle İspanyol, Fransız ve bölge halkı arasında yaygın olan bilgilere başvurmaya karar verdim.

El Malah Beldesi Oran şehrinin 60 km batısında 20 bin nüfuslu eski bir Fransız tarım kolonisi özelliğini taşımaktadır. Bir hafta boyunca Rio otelinde kaldım. Belde halkından önemli kişilerle görüştüm, kendilerinden Oruç Reis'in mezarı hakkında bilgi edinmeye çalıştım. Araziye indim ve sonunda amacıma ulaştım. Karşılaştığım 71 yaşındaki Emekli Öğretmen Sayit Behi’den bu konuya yönelik tatminkâr ve makul sayılabilecek bilgiler edindim. Kendisine Oruç Reis'in mezarını sordum. El Leham deresinin yanındaki demiryolu yakınında Sidi Abul Fıret denilen türbeyi işaret etti. Oruç Reis’in mezarı işte orasıdır dedi. Bu sözleri doğrulayan başka kişilerle de görüştüm. Sayit Behi’nin benimle paylaştığı çok zengin kütüphanesinde İspanyol, Fransız ve Cezayir kaynaklarının tümü de diyor ki; Oruç Reis son savaşını El Malah’ta yaptı ve bu topraklarda şehit düştü. El Malah Dostları Derneği Başkanı Abdülhamit Davudi, emekli Öğretmen Sayit Mızri dernek üyesi. Abdulkadir Ekrar 70 yaşında dernek üyesi. Görüştüğüm herkes aynı şeyleri söylüyordu.

Emekli Öğretmen Huvari Yusufi bana şu bilgiyi söyledi: “Oruç Reis'in son savaşı bu beldede oldu. Tlimsen Kalesi’nde aylarca İspanyol kuşatması altında kalan Oruç Reis ve leventleri son çare olarak kale surlarından geceleyin gizlice çıkarak Malah Deresi içindeki sazlıkları takip ederek doğuya doğru ilerlerken, yerli işbirlikçiler tarafından ihbar edilir ve takibe alınır. İki ateş arasında kalır. Büyük bir çatışma olur ve dere insan cesetleri ile dolar. Buradaki şehitler yerli halk tarafından dere kenarında gömülür”.

Bir başka bölge sakini olan, 70 yaşlarındaki Ayyaş lakaplı Abu Selce. Arazisinde hayvan otlatırken kendisini selamlayarak sordum bu mezar kimin diye? Şehit kahraman Oruç Reis'in (Baba Arruç) diye söyledi. Kendisi 15 yaşından beri bu mezarın, büyüklerinden aldığı bilgilere dayanarak Oruç Reis'e ait olduğunu duyduğunu ifade etti. Ayrıca bir başka kişi Habib Buruba (altı ay önce 70 yaşında vefat etmiş) adındaki kişi üç defa Oruç Reis'i rüyasında gördüğünü ve kendisinden mezarına bir türbe yapılmasını istediğini de anlattı. Bu görevi Muhammed Babalo adında bir hayırsever üstlenir ve çok mütevazi bir mezar yapar. Böylece mezarın yeri tamamen kaybolmadan başına belirgin bir nişane konmuş olur."

Cezayir 1504 yıllarında başlayan ve 326 yıl kadar Osmanlı Türk hakimiyeti altında kalan topraklarımız arasında yer alıyordu. Osmanlı sonrasında 1830 yılında başlayan ve 133 yıl süren Fransız işgali 1962 yılında son buldu. Cezayir, 1962 yılında 2,5 milyon şehit verme pahasına verdiği bağımsızlık mücadelesini Fransızlara karşı kazandı ve bağımsız bir devlet haline gelebildi. Başkent Cezayir dışında hiçbir şehirde maalesef bir adet bile Türk Temsilciliği bulunmuyor. Cezayir halkı biz Türkleri kendilerine kardeş ve çok yakın olarak görüyor. Bu samimiyet duygusuna başka hiçbir Arap ülkesinde rastlanmıyor. Biz Türkler Cezayir topraklarında çok şanlı bir mazi ve derin bir kültürel miras bırakmışız. Cezayir okullarında Oruç Reis ve Barbaros Hayrettin Reislerin kahramanlıkları anlatılıyor, çocuklar bu kahramanların hayat hikayelerini dinleyerek büyüyorlar. Birçok Cezayir şehrinin meydanları Oruç Reis ve Barbaros Hayrettin Paşa'nın heykelleri ile süslenmiş durumdadır. Orada bir kardeş Cezayir halkı var. Binlerce kefensiz yatan nice Türk şehitleri ve Oruç Reis’in mezarı var.

Acaba Türkiye Oruç Reis’in aziz hatırasına, Türk tarihinin ortak mirası bu ve benzeri anıt mezarlara ne zaman sahip çıkacak? Sahip çıkması gerekmiyor mu?

Tarihçi Enver KABUL
Tarihçi Enver KABUL
Tüm Makaleler

  • 24.06.2024
  • Süre : 5 dk
  • 607 kez okundu

Google Ads