Osmanlı Devleti’nin 34. Padişahı II. Abdülhamid Kimdir? Kim Değildir? (1)
Sağıyla, soluyla zihnimiz önyargılar, semboller, kült ve idoller tarafından işgal edilmiştir. Abdülhamid ya Kızıl Sultandır ya da Ulu Hakandır. Abdülhamid; ya korkak, vesveseli, zavallıdır, millete kan kusturmuştur ya da “sade, müşfik, dikkatli, hafızası güçlü, nazik ve kibar, cesur, sabırlı, hayvan sever, tabiat severdir. Fakat ne yazıktır ki toplum olarak bu kavramları bizler hep birbiri ile karıştırırız. Bilgiye ihtiyacımız olduğu yerde duygumuzu kullanırız. Tıpkı Abdülhamid’de olduğu gibi, tıpkı her konuda olduğu gibi.
Osmanlı İmparatorluğu'nun 34. Padişahı II. Abdülhamid:
Tarih; felsefedir, mantıktır, coğrafyadır, dindir, matematiktir, fendir, ilimdir, edebiyattır, sanattır, geçmişi geleceğe bağlayan zamanda yolculuk, kısaca hayatımızın her safhasında dünümüz, bu günümüz ve geleceğimiz kısaca her şeyimizdir. Bu benim bugüne kadar ki tarihle ilgili araştırma ve yazılarımdan çıkardığım kendime göre bir tanımdan başka bir şey değil. Tarih, karanlıkta önümüzü aydınlatan bir el feneri gibidir. İşte bu perspektiften bakarak bu yazıyı kaleme aldım. Yazımı sonuna kadar okuyanlar, en azından bu konu hakkında konuşacak birkaç sözü olur. İnsan olarak düşünce eksikliğimiz, önyargılarımız, duygularımız vardır. Toplum olarak en büyük yanlışımız da; önyargı ve duygularımızın bizi besliyor oluşudur, okuma, araştırma, analiz etme, mukayese ve muhakeme etme ve neticede anlama gibi zihni melekelerimizin engellenmiş oluşudur, hamasetten bilgi seviyesine gelememiş oluşumuzdur, rasyonel, metodik ve analitik düşünce eksikliğimizin oluşudur. Konuya sadece insan sosyolojisinden baktığımdan,
Sağıyla, soluyla zihnimiz önyargılar, semboller, kült ve idoller tarafından işgal edilmiştir. Abdülhamid ya Kızıl Sultandır ya da Ulu Hakandır. Abdülhamid; ya korkak, vesveseli, zavallıdır, millete kan kusturmuştur ya da “sade, müşfik, dikkatli, hafızası güçlü, nazik ve kibar, cesur, sabırlı, hayvan sever, tabiat severdir. Fakat ne yazıktır ki toplum olarak bu kavramları bizler hep birbiri ile karıştırırız. Bilgiye ihtiyacımız olduğu yerde duygumuzu kullanırız. Tıpkı Abdülhamid’de olduğu gibi, tıpkı her konuda olduğu gibi.
Kısaca Sultan II. Abdülhamid Kimdir?
21 Eylül 1842 - 10 Şubat 1918), Osmanlı İmparatorluğu'nun 34. padişahı, 113. İslam halifesi ve çöküş sürecindeki devlette mutlak hakimiyet sağlayan son padişah. Tahtta kaldığı yıllarda imparatorluk dağılma dönemini yaşadı; başta Balkanlar olmak üzere çeşitli bölgelerde çıkan isyanlara ve Rusya İmparatorluğu'na karşı kaybedilen 93 Harbi'ne tanıklık etti. 31 Ağustos 1876 tarihinde tahta çıktı ve 31 Mart Vakasından kısa bir süre sonra, 27 Nisan 1909 tarihinde, tahttan indirilene kadar ülkeyi yönetti. Meşrutiyet yanlısı Yeni Osmanlılar ile yaptığı anlaşma sonucunda 23 Aralık 1876 tarihinde ilk Osmanlı anayasasını ilan etti ve böylece ülkenin demokratikleşme sürecini destekleyeceği izlenimini verdi. Anayasa ilan edildikten sonra tahta geçmesiyle güçleri ellerine alan Abdülhamid, anayasa ve değişim yanlılarını sürgüne yollayarak ve kendine muhalif olacakları tek tek uzaklaştırarak, sultanlığının ve hükümdarlığının garantisini sağladıktan sonra, 1878 yılında meclisi kapattı.
Modernleşme Çabaları:
Osmanlı İmparatorluğu'nun modernleşmesine yönelik çabalar II. Abdülhamid tarafından devam ettirildi. Bürokrasi de yapılan reformların yanı sıra Rumeli Demiryolu ve Anadolu Demiryolunun uzatılması ile Bağdat Demiryolu ve Hicaz Demiryolunun inşası gibi projeler bu dönemde yapıldı. Bu demiryolları ve telgraf sistemleri Alman firmalar tarafından geliştirildi. 1898 yılında modern anlamda ilk yerel hukuk fakültesi açıldı, ayrıca nüfusun kayıt altına alınması ve basın üzerindeki baskının artması sağlandı. Bu dönemin reformlarında eğitime geniş yer ayrıldı: hukuk, sanat, ticaret, inşaat mühendisliği, veteriner, gümrük, tarım ve dil okulları dahil olmak üzere birçok mesleki okul kuruldu. Kendisi 1881 yılında İstanbul Üniversitesi'ni kapatsa da 1900 yılında yeniden açılmasına karar verdi, imparatorluk genelinde ilk, orta ve askerî okullardan oluşan eğitim ağını genişletti. Osmanlı İmparatorluğu'nun bu dönemlerdeki batık ekonomisi Abdülhamid'in saltanatının ilk yıllarında Düyûn-ı Umûmiye'nin kurulmasına yol açtı.
Abdülhamid’in Şehzadelik Yılları:
II. Abdülhamid, Sultan Abdülmecid'in Tirimüjgan hanımdan olan oğludur. Annesi Çerkez asıllıdır. 21 Eylül 1842 tarihinde, Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'da, Topkapı Sarayı'nda dünyaya geldi. Henüz 10 yaşındayken annesi Tirimüjgan Sultan ölünce bakımını Abdülmecid'in diğer çocuksuz eşi Piristû hanım üstlendi. Piristû hanım, Abdülhamid'i kendi çocuğu gibi büyüttü. Babasının ölümünden sonra yerine tahta geçen amcası Abdülaziz, diğer şehzadelerle birlikte Abdülhamid'in eğitimiyle de yakından ilgilendi.
II. Abdülhamid’in Zanaata ve Sanata Merakı:
Opera ile ilgilenen, birden çok opera klasik eserlerini Türkçeye bizzat tercüme eden ve tercüme ettiren II. Abdülhamid, II. Mahmut’un zamanında kurduğu Mızıka-yı Hümâyun için opera eserleri bestelemiştir. Aynı zamanda marangozlukta çok maharetli olan Sultan Abdülhamid, bugün Yıldız Sarayı ve içerisindeki Şale Köşkü ile Beylerbeyi Sarayı'nda görülebilecek birçok yüksek kalite mobilyayı bizzat kendisi yapmış olup, gerçekten usta bir zanaatkâr olduğuna eserleri bugün bile şahittir.
II. Abdülhamid kendisinden önceki diğer padişahların aksine şehzadeliği sırasında yurt dışı gezilerine çıkmıştır. Tahta çıkmasından 9 yıl önce amcası Sultan Abdülaziz'in 1867 yılında çıktığı Avrupa gezisi esnasında amcasına eşlik etmiş, bu sayede diğer memleketleri görme, bilgi ve görgüsünü daha da artırma fırsatı bulmuştur. 21 Haziran 1867 tarihinde İstanbul’dan itibaren başlayan bu gezi şu bölümlerden oluşmuştur:
30 Haziran - 10 Temmuz 1867 tarihleri arası: Paris/Fransa,
12 - 23 Temmuz 1867 tarihleri arası: Londra/Büyük Britanya,
28 - 30 Temmuz 1867 tarihleri arası: Viyana/Avusturya
Toplamda 47 gün süren bu gezide ayrıca diğer Avrupa başkentleri ve önemli şehirleri de ziyaret edildikten sonra 7 Ağustos 1867 tarihinde yeniden İstanbul'da dönülmüştür.
II. Abdülhamid’in Siyasetle Bağlantısı:
II. Abdülhamid; Amcası Abdülaziz'in 1876 yılında tahttan indirilmesi ve şüpheli ölümünden etkilenmiştir. Amcasından sonra tahta çıkan ağabeyi V. Murat'ın da hemen üç ay sonra ruhi çöküntü geçirdiği bahanesiyle tahttan indirilerek Çırağan Sarayı'na hapsedilmesine şahit olması, kendisi üzerinde olumsuz izler bırakmıştır. Ağabeyinin yerine 31 Ağustos 1876 tarihinde padişah ilân edilmiş ve 7 Eylül günü Eyüp'te kılıç kuşan merasiminden sonra tahta oturmuştur. Daha doğrusu oturtulmuştur.
II. Abdülhamid tahta çıktığında Osmanlı İmparatorluğu büyük bir buhran içerisindeydi. 1871 yılında Âli Paşa'nın ölümünden sonra saray ile Bâb-ı Âli arasındaki çekişme alevlenmişti. Bu arada, yönetimdeki bu iç çekişmeler nedeniyle, devletin sistemi iyice çökmüştür. 1875 yılına gelindiğinde Osmanlı Devleti borçlarını ödeyemez hâle düşmüş ve Ramazan Kararnamesi ile moratoryum ilan etmek zorunda kalmıştı.
Aynı yıllarda, Rusya'nın başını çektiği Panslavizm akımının etkisiyle Balkanlar'da millî uyanış hareketleri iyice artmış, yer yer isyanlar baş göstermişti. Öte yandan yurtiçinde meşrutiyet yanlısı görüşler de güçlenmeye başlamıştı. Hatta padişahlığın tasfiye edilmesi ve yerine Fransa’da olduğu üzere cumhuriyetin ilân edilmesi tartışmaları yurt sathında yapılır hale gelmişti. Dışardan ve içerden baskı altında kalan devlet sistemi ve padişahlık müessesi, sallantıda olan bir görünüme sahipti.
II. Abdülhamid, aslında padişahlık makamının artık bir gücünün olmadığını, bir anlamda altının boşaltıldığını anlamıştı. Gözü önünde amcasına ve ağabeyine yapılanlardan fazlasıyla rahatsız olmasına rağmen elinden bir şey gelememişti. Ağabeyinin yerine tahta geçirildikten sonra her iki saltanat değişiminin başmimarı olan Mithat Paşa'yı sadrazam yapmayı gerekli gördü. Aslında buna mecbur kalmıştı. II. Abdülhamid, tahta geçmeden Mithat Paşa'ya verdiği taahhüt uyarınca 23 Aralık 1876 tarihinde ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-ı Esasî'yi ilan etti. Meclis-i Mebûsan ve Âyan Meclisi üyelerinden oluşan ilk meclis Meclis-i Umumi, 19 Mart 1877 tarihinde böylece açıldı. Artık Osmanlı Devleti’nde padişahın tek otorite olduğu sistem rafa kalkmış ve padişahlık müessesesinin yanına meclisler de eklenmişti. Osmanlı Devleti’nde I. Meşrutiyet dönemi başlamıştı. Böylece, padişah ile meclisin ülkeyi birlikte yönetmesi ilkesine dayanan anayasal monarşi sistemine geçildi. Bu çerçevede, yargı bağımsızlığı ve temel hakların anayasada teminat altına alınmasına rağmen, yönetim erkinin başı olan padişah, esas hâkimiyete sahip kılınmıştı. II. Abdülhamid, Kanun-i Esasî'nin 113. maddesiyle kendisine tanınan idari sürgün yetkisini kullanarak daha meclis toplanmadan Mithat Paşa'yı sürgüne yolladı. Böylece, siyaseten kurnaz bir kişiliğe sahip olduğunun ve zamanı gelince kendi siyasetini uygulamaktan çekinmeyeceğinin ilk işaretini vermiş oldu.
II. Abdülhamid’in Padişahlığının İlk Yıllarındaki Dış Gelişmeler:
1875 yılında başlamış olan Hersek İsyanı ve Bulgar İsyanları sürerken V. Murad döneminde Sırbistan ve Karadağ savaşları ile Balkan toprakları adeta savaş alanına dönmüştü. Bu isyanları kışkırtan ve destekleyen Rusya İmparatorluğu, Şark meselesini kendi çıkarları ve beklentileri doğrultusunda bir çözüme kavuşturmak için fırsat kollamakta idi. Kırım Savaşı (1853-1856) sırasında Rusya, aralarında Osmanlı Devleti'nin de bulunduğu Batı ittifakına yenilmiş ve Karadeniz’in kuzeyinden aşağılara inemez hale getirilmişti. Buna rağmen bu dönemde Rusya, dikkatini 1860'lı yıllardan itibaren Kafkasya'daki son direnişi kırmaya (1863-1864) ve Orta Asya'daki Türk hanlıklarının topraklarını ele geçirmeye (1866-1876) vermiştir. Aynı yıllarda ise Birleşik Krallık ve Fransa'nın dikkati 1871 yılında Alman ve İtalyan şehir devletlerinin kendi topraklarında birleşmesi neticesinde Avrupa kıtasında oluşan yeni dengelere yönelmişti. Kırım Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ni destekleyen Palmerston (1855-1865) döneminin aksine Birleşik Krallıkta Gladstone (1868-1874, 1880-1885 ve 1892-1894) hükümeti, Osmanlı muhalifi bir siyasi tutum içine girmişti. Gladstone, muhalefetteyken de özellikle Bulgar İsyanlarının bastırılması sırasında Osmanlı Devleti'nin katliamlar yaptığı iddialarını İngiliz uluslar topluluğunun gündemine taşımasıyla da ünlenmişti. Gladstone’un bu tutumu, Macar devrimcilerinin Osmanlı Devleti'ne sığınmaları (1848) ve Kırım Savaşı (1853-1856) sırasındaki İngiliz ve Fransızlara müttefik olması nedeniyle Türklere yönelik olumlu bakış açısının Avrupa genelinde tersine çevrilmesine yol açmıştır.
93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı):
Rusya'nın Balkanlarda ıslahat için verdiği tekliflerin 12 Nisan 1877 tarihinde İbrahim Edhem Paşa hükûmeti tarafından reddedilmesi üzerine, 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus Savaşı patlak verdi. II. Abdülhamid'in karşı olmasına rağmen Mithat Paşa, Damat Mahmud Paşa ve Redif Paşa gibi devlet adamlarının ısrarlarıyla girilen bu savaşta, Rus orduları Balkan ve Kafkas cephelerinde Osmanlı kuvvetlerini ardı ardına mağlubiyete uğratmıştır. Doğuda Erzurum'u, batıda ise Bulgaristan'ın tamamı ile Trakya'nın İstanbul surlarına kadarki kısmını Ruslar işgal edebilecek kadar Osmanlı Devleti’ni sıkıştırdı. Meclis-i Mebusan'da hükûmetin savaş politikalarına yöneltilen ağır tenkitler üzerine Abdülhamid, “Ben artık Sultan Mahmud’un izinden gitmeye mecbur olacağım”, diyerek Yeniçeri Ocağı'nı kapatan dedesi II. Mahmud'a atıfta bulunup, meclisi 18 Şubat 1878 tarihinde zorunlu tatil ettiğini ilan etti. Takip eden 30 yıl boyunca meclisi bir daha toplantıya çağırmadığından, meclis fiilen kapatılmış oldu. Bu süre zarfında meşrutiyet anayasası olan Kânûn-i Esâsî'yi kâğıt üzerinde de olsa muhafaza ederek aldığı kararları yine bu anayasaya göre yürürlüğe koydu.
Berlin Antlaşması sonucu Osmanlı sınırları:
93 Harbi, 3 Mart 1878 tarihinde İstanbul surları dışındaki Ayastefanos'ta (Yeşilköy) karargâh kuran Rus kuvvetlerinin dikte ettiği Ayastefanos Antlaşması ile sona erdi. Taraflar arasına imzalanan antlaşmaya göre Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı kalması kaydıyla, sınırları Tuna'dan Ege'ye, Trakya'dan Arnavutluk'a uzanacak bağımsız bir Bulgaristan Prensliği kurulmasına izin verildi. Bosna-Hersek'e iç işlerinde bağımsızlık verildi. Sırbistan, Karadağ ve Romanya’nın tam bağımsızlıkları Osmanlı Devleti tarafından tanındı ve sınırlarının da genişlemesi kabul edildi. Kars, Ardahan, Batum ve Doğubayazıt Rusya'ya verildi. Teselya Yunanistan'a bırakıldı. Girit ve Ermenistan'da ıslahat yapılmasına izin vermesinin yanında, Osmanlı İmparatorluğu Rusya'ya 30.000 ruble savaş tazminatı ödemeyi de kabul etti. Oldukça ağır şartlar içeren bu antlaşmaya Rusya'nın aşırı derecede güçlenmesinden kaygı duyan diğer Avrupa devletleri itiraz ettiler. Böylelikle, 13 Temmuz 1878 tarihinde Ayastefanos Antlaşması'nın yerine geçen Berlin Antlaşması imzalandı. Yeni antlaşmayla Rusya'nın toprak kazanımları geri alındıysa da Romanya ve Karadağ'a bağımsızlık verilirken Bulgaristan'da Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın himayesinde özerk bir prenslik oluşturuldu.
(Devam edecek)