Osmanlı İmparatorluğu Neden Diğer Türk İmparatorluklarından Çok Daha Uzun Yaşamıştır?
Hakkında detaylı bilgi bulunan ilk Asya Türk imparatorluğu, Büyük Hun İmparatorluğu’dur. Hunların tarihi, bir boy ismi olarak MÖ binli yıllara kadar gitmekle birlikte devletin kuruluşu MÖ 220 yılına tarihlendirilmektedir. Hun Devleti’nin kurucusu Teoman’dır.
Hakkında detaylı bilgi bulunan ilk Asya Türk imparatorluğu, Büyük Hun İmparatorluğu’dur. Hunların tarihi, bir boy ismi olarak MÖ binli yıllara kadar gitmekle birlikte devletin kuruluşu MÖ 220 yılına tarihlendirilmektedir. Hun Devleti’nin kurucusu Teoman’dır. Devletin imparatorluk haline gelme süreci ise Teoman’ın, büyük oğlu Mete tarafından bir askeri darbe ile öldürülmesinden sonradır. Mete’nin iktidarı ele geçirmesinin ardından devlet, hızla büyümüş ve Çin ile başa baş mücadele edebilen bir imparatorluk haline gelmiştir.
Hun İmparatorluğu, sadece Türkistan coğrafyasındaki ilk Türk imparatorluğu değildir. O, aynı zamanda kendisinden sonra kurulacak olan Türk imparatorlukların bir prototipi ve rol modelidir. Bu imparatorluğun diğer bir özelliği de Türkistan coğrafyasında kurulan ve en uzun yaşayan Türk İmparatorluğu olmasıdır. Hun İmparatorluğu, yaklaşık 300 yıl yaşamıştır. Ondan sonra Türkistan’da kurulan Türk imparatorlukları, çok daha kısa ömürlü olmuşlardır (Hindistan’da kurulan ve 330 yıl kadar yaşayan Babür İmparatorluğu gibi Türkistan coğrafyası dışında oldukça uzun yaşamış bazı Türk devletleri vardır. Ancak bu devletlerin büyük bir imparatorluk halinde varlıklarını sürdürmeleri Hun İmparatorluğu kadar uzun sürmemiştir).
Türkistan coğrafyasında kurulan imparatorlukların kısa ömürlü olmasının temel sebebinin, Türkistan denilen bölgeyi oluşturan coğrafyanın özelliklerinin Türk topluluklarına dayattığı yaşam koşulları ve bunun sonucunda ortaya çıkan toplum yapısı olduğu değerlendirilmektedir. Bu coğrafya, tarım yapmaya çok elverişli değildir. Bu sebeple Türkler, tarih öncesinden itibaren ağırlıklı olarak hayvancılıkla geçinen oldukça dinamik topluluklar olarak ortaya çıkmışlardır. Çok geniş bir coğrafyada ve birbirlerinden oldukça uzak mesafelerde hareket eden Türk topluluklarının sosyal ve siyasi yapılanması da bu hayat tarzlarına göre teşekkül etmiştir.
Bozkırda birbirinden uzak yerlerde yaşayan Türk toplulukları, aile, boy, boy birliği gibi kendi kendini idare edebilecek ve savunabilecek şekilde organize olmuşlardır. Türk boyları, her bölgede devlet prototipleri şeklinde yaşamaktadırlar. Yani adeta askeri ve siyasi organizasyonları olan mobil devletler gibidirler. Ne zaman bunlardan birinde güçlü ve yetenekli bir lider ortaya çıksa, birbirinden ayrı yaşayan bu toplulukları lego parçaları gibi kısa ürede birleştirerek büyük bir resim, yani imparatorluk kurabilmiştir.
Göktürk İmparatorluklarına bakıldığında bunu şu şekilde yaptıkları anlaşılmaktadır. Güçlü bir liderin harekete geçirdiği boy, öncelikle çevresindeki boylarla savaşmadan birleşmenin yollarını aramaktadır. Böylece, kayıp vermeden büyümektedir. Eğer birleşmeye yanaşmayan boylar olursa, bu boylara genellikle bir gece baskını ile taarruz edilmekte, direnenler etkisiz hale getirilmekte fakat halk yok edilmemektedir. Tam aksine, boyların içinden iş birliğini kabul eden kişiler yönetime getirilmekte ve böylece yenilen boylar merkezi devlete eklemlenmektedir.
Bu sebeple Orhun Yazıtlarında Bilge Kağan, savaştığı diğer Türk boylarından bahsederken, başta Asurlar olmak üzere antik Ortadoğu krallarının hemen hepsinin günümüze kadar gelebilen yazıtlarda bahsettikleri gibi düşmanlarını öldürmekle övünmek yerine onları düzenlediğini, başına (genellikle yendiği boylara mensup) bir yönetici görevlendirdiğini ve bir bölgeye yerleştirdiğini söylemektedir. Yani yenilgiye uğrattığı boyları yok etmek veya sürmek yerine yeniden teşkilatlandırarak devlete eklemlendirdiğinden bahsetmektedir.
Bu şekilde devlete eklemlenen yeni boylar, orduda görev yapmakta ve kazanılan zaferlerden paylarını almaktadırlar. Zaferler artıp kazançlar büyüdükçe katılımlar hızlanmakta ve tek bir hükümdar zamanında neredeyse bütün bozkır halklarının bir araya geldiği büyük bir imparatorluk kurulmaktadır. İlteriş Kağan, Cengiz Han ve diğer büyük liderlerin hayatları incelendiğinde bu durum açıkça görülmektedir.
Türkler ve diğer bozkır halklarının bu organizasyon yapısı, tarım toplumlarının asla başaramayacağı kadar hızla büyük imparatorluklar kurulmasını sağlamaktadır ancak bu devletlerin aynı hızla yıkılmasının da sebebi bu yapıdır. Güçlü bir lider etrafında hızla birleşen bu boylar, kötü idareciler ve beceriksiz liderler ortaya çıkınca aynı hızla dağılıp kendi başlarına yaşamaya devam etmektedirler. Çünkü İmparatorluk yapısı, Çin’de olduğu gibi diğer toplulukları asimile etmemekte ve onların örgütsel yapısını değiştirmemektedir. Böylece, güçlü liderler eliyle merkezi otoriteye eklemlenen boylar, merkezi otorite zayıfladığında yeniden küçük devlet yapıları şeklinde bağımsız olarak yaşayabilmektedirler.
Bu durum, saatlerce uğraşıp birçok lego parçasını birleştirdikten sonra ortaya çıkan görüntünün tek bir darbe ile bozulup karmakarışık olmasına benzemektedir. Fakat her parça orijinal yapısını koruduğundan, hiçbir parça yok olmamakta ve adeta onları tekrar birleştirecek yeni bir liderin çıkmasını beklemeye başlamaktadır. Bu yüzden Türkler, kısa sürede büyüyen ve tüm Türkistan coğrafyasına yayılan ve bir süre sonra da aynı hızla dağılan birçok imparatorluk kurmuşlardır. Bunun dünyada başka bir örneği yoktur.
Sanırım bazı liderler, bu mahsuru çok eski dönemlerde fark etmiş olmalıdırlar. Örneğin Bilge Kağan, surlu şehirler kurmayı ve yerleşik hayata uygun bir din olan Budizm’i kabul etmeyi bu yüzden düşünmüş olabilir. Surlu şehirlerin boy yapısını parçalayıp bireylere ve ailelere dayanan küçük parçalardan daha bütüncül bir yapı oluşturduğunu İpek Yolu üzerindeki Türk şehirlerinde görüp bundan esinlenmiş olabilir. Ama bunun felakete sebep olacağını düşünen veziri ve kayınpederi Bilge Tonyukuk, halkın yaşam tarzını, nüfusun azlığını ve doğal koşulları öne sürerek itiraz ettiğinden bu fikrinden vazgeçmiştir.
Bununla birlikte Türk boyları, Ortadoğu’ya ve Hindistan coğrafyasına doğru ilerledikçe karşılaştıkları toplumlarla ve devletlerle temasa geçtiklerinde bu yeni coğrafyaya uyum sağlamak ve varlıklarını muhafaza etmek için zorunlu olarak toplum ve devlet yapılarında bazı değişikliklere gitmişlerdir. Bunun en önemli örneği, Türk olmayan unsurlardan ve Türk boylarından koparıp eğittikleri kişilerle merkezi bir ordu ve yönetim teşkilatı kurmalarıdır. Hindistan coğrafyasında bu yapı için ordu dili anlamına gelen ve bugün Pakistan’ın resmi dili olan Urduca diye bir dil bile yaratmışlar fakat bu durum orduyu devletin kurucu unsuru olan Türk kitlelerinden farklılaştırdığı için bazı sorunlar yaratmıştır.
Aynı durum Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nda da yaşanmıştır. Bu sebeple, Osmanlılarda değişik unsurlardan devşirilen kişiler önce Türk aileye verilerek Türk kültürüne göre yetiştirilmiş, Türkçe öğrenmeleri sağlanmış ve Müslümanlaştırılmışlardır. Böylece devlet, hem canları istediği zaman kendi kafalarına göre hareket eden göçebe Türk boylarına bağımlılıktan kurtulmuş, hem de bu boylar merkezkaç bir akım yaratmaya kalktıklarında merkezi kuvvetleri kullanarak bunları itaat altına alabilmiştir.
Devşirilen unsurların devleti kuran Türkmen kitleleri ile aynı dili konuşmaları, devletin merkezi ordusunun askerleri ile sefer zamanlarında toplanan Türkmen süvarilerinin savaşlarda kolayca anlaşmalarına ve kaynaşmalarına da sebep olmuştur. Böylece, hafif süvarilerle hafif piyadelerin bir arada muharebe ettiği hibrit bir ordu ortaya çıkmıştır.
Devletin merkezi ordusu göçebe Türkmenlerin askerleri ile kaynaştıkça, Türkmen kitleleri de devletle kaynaşmış ve bütünleşmiştir. Çünkü Türklerde eli silah tutan herkes asker olduğundan, askerlerin devletle kaynaşması, boyların da devletle kaynaşması anlamına gelmektedir. Bu sebeple, zaman zaman bazı isyanlar çıkarsalar da devleti yönetenlerin zayıf kişiler olduğu dönemlerde bile Türkmen kitleleri ayrışmak yerine devlete bağlı kalmaya devam etmişlerdir.
Bunun bir sebebi de Osmanlı’nın yükselme sürecinde büyük boyları bir arada tutan soylu ailelerin, uzak bölgelere yönetici atanarak boylarından koparılması veya öldürülmesi sonucu ortadan kaldırılmasıdır. Bu süreçte ayrıca, boylar parçalanarak bir kısmı yeni alınan topraklarda yerleştirildiğinden hem Anadolu’daki Türkmen topluluklarının gücü zayıflatılmış, hem de kendi köklerinden ve boy bağlarından koparılarak yeni topraklara yerleştirilen Türkmenler güvenlikleri ve hatta varlıkları devletin güçlü olmasına bağlı olduğundan devletin sadık tebaaları haline getirilmişlerdir.
Yani Osmanlı İmparatorluğu, sadece askeri ve siyasi başarıların değil uygulanan toplum mühendisliğinin de bir başarısı olarak ortaya çıkmış ve yükselmiştir. Bunun temeli ise askeri yapıda ortaya çıkan evrimdir. Göçebe Türk toplulukları asker toplumlar şeklinde yaşadıklarından, askeri yapı dönüştürülerek toplum da dönüştürülmüştür. Bu sayede Osmanlı İmparatorluğu, daha önce kurulan Türk imparatorlukları ile kıyaslanamayacak kadar uzun ömürlü bir imparatorluk olmuştur.
Elbette Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulması, büyük bir güç haline gelmesi ve çok uzun bir süre yaşamasının ekonomik, siyasi, sosyal, jeopolitik ve konjonktürel birçok sebebi vardır. Ama en önemli sebebinin, devletin kurulmaya başlandığı ilk yıllardan itibaren ordu yapısının göçebe Türk askeri kültürü ile Anadolu coğrafyasına geliş sürecinde Türklerin temasta bulunduğu tarım toplumlarının askeri kültürlerinin bir birleşimi sonucunda yeniden düzenlenerek dünyanın ilk hibrit ordu haline getirilmesi olduğu değerlendirilmektedir.
Kaynakca ...