Türk Devletleri Teşkilatı’nın Türkiye ve Türk Dünyası İçin Önemi Nedir?
Sovyetlerin dağılması her şeyi olumlu yönde değiştirdi, Türkler arasında iletişimi ve temas imkanlarını artıran önemli bir katalizör işlevi gördü. Berlin Duvarı’nın yıkılmasında ve Almanların birleşmesinde görüldüğü üzere, Sovyetlerin de yıkılması Türk Dünyasında birleşme yönündeki beklenen tarihi süreci tetikledi.
Son 30 yıllık dönemde Türk Dünyasına baktığımızda, Soğuk Savaş sonrasında Türkistan coğrafyasında ortaya çıkan yeni Türk Devletleri’nin kendi aralarında bir iş birliği veya iş bölümü ortamı bulduklarına tanıklık ediyoruz. Sovyetlerin araya bir ‘engel’ olarak girmesi ve ‘milliyetçilik’ söylemlerine Slavlar haricinde izin vermeyen baskıcı politikalarının bir sonucu olarak, Orta Asya’daki Türkler, Azeriler ve hatta Türkiye Türkleri arasında bir ilişki kurulması son yüzyıl içerisinde mümkün olamamıştı.
Sovyetlerin dağılması her şeyi olumlu yönde değiştirdi, Türkler arasında iletişimi ve temas imkanlarını artıran önemli bir katalizör işlevi gördü. Berlin Duvarı’nın yıkılmasında ve Almanların birleşmesinde görüldüğü üzere, Sovyetlerin de yıkılması Türk Dünyasında birleşme yönündeki beklenen tarihi süreci tetikledi.
Bu süreç ilk defa 1992 yılında, Türk devletleri liderlerinin dönemin Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL’ın öncülüğünde, Ankara’da bir araya gelmesiyle başlatıldı başladı. Bu toplantı, kendi kaderini tayin etme çabalarının henüz başında olan tüm Türk devletleri için önemli bir çıkış, kendilerine güven duyma anlamına geliyordu. 1992 yılından 2009 yılına kadar sekiz defa Devlet Başkanları katılımlı Türk Dünyası Zirveleri gerçekleştirildi. Bu zirveler, Türk toplumları arasında kapsamlı bir iş birliğinin kademeli olarak kurumsallaşmasının önünü açtı, önemli adımların atılmasına rehberlik etti.
Örneğin 1993 yılında, Türk toplumlarını kültür ve sanat yoluyla birbirine yakınlaştırmak amacıyla, merkezi Ankara’da bulunan Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) kuruldu. 2008 yılında Bakü’de Türk Devletleri Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA) kurularak, parlamenterler seviyesinde iş birliğini güçlendirecek bir forum tesis edildi. Kazakistan’ın öncülüğünde 2009 yılında Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye arasında Nahçıvan Anlaşması imzalandı ve bununla Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi) kuruldu. Böylece, Türk Dünyası kendi bölgesel politikalarını üreten bir mekanizmaya kavuşmuş oldu.
Türk Konseyi, 2018 yılında Macaristan’a gözlemci statüsünün verilmesiyle ve 2019 yılında da Özbekistan’ın tam üye olarak katılmasıyla coğrafi olarak genişle imkânı buldu. Türkmenistan kısa bir süre sonra, 2021 yılı içerisinde Türk teşkilatına resmen üye oldu.
Türk dünyasında yine 2019 yılında Bakü’de gerçekleştirilen Devlet Başkanları Zirvesinde önemli kararlar alındı. Bu zirvede üye ülkeler, gelecekte tek bir sesle konuşmaya istekli olduklarını ifade ettiler. Aralarındaki ilişkileri işbirliğinden kademeli bütünleşmeye doğru taşımaya karar verdiler.
Bakü’den sonra Türk bütünleşmesi için bir kırılma noktası olarak gördüğüm, İstanbul’da 2021 yılında tarihi Devlet Başkanları Zirvesi gerçekleştirildi. Zirvede, Türk Konseyi’nin adı Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) olarak değiştirildi ve uluslararası bir örgüt yapısına kavuşturuldu. Bu tüm Türkler için büyük bir dönüşüm hareketi oldu. Bu zirvede Türkmenistan’ın da teşkilata katılmasıyla, birleşmiş ve daha genişlemiş bir Türk Dünyasının inşa edilmesinin önünde neredeyse hiçbir engel kalmamış oldu. Yine bu Zirvede, Türk devletlerinin bütünleşme çabalarını destekleyen ve işbirliğinin uzun vadeli hedeflerini ortaya koyan Türk Dünyası 2040 Vizyonu belgesi kabul edildi.
TDT çatısı altındaki Türk Devletleri çok güçlü bir ortaklık tesis etme, bu güçlü ortaklıktan siyasi fayda sağlama, Türk dünyasındaki ekonomik fırsatlardan yararlanma, Türkistan coğrafyasının jeopolitiğinin etki alanını artırma, genişletme, nihayetinde bölgesel istikrar ve güvenliği sağlama kapsamında önemli bir işlevi yerine getirmeye başladı.
Türk Devletleri Teşkilatının 11 Kasım’da gerçekleştirilen Semerkant Zirvesi, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın devam ettiği bir sırada, Moskova'nın Türkistan bölgesine ilgisinin ve etkisinin kısmen zayıflamaya başladığı bir dönemde icra edilmiş oldu.
Bir yönüyle, jeopolitik dengelerin değişmeye başladığı Türk Dünyasında, Rusya ve Çin’in etki alanlarının oldukça büyük olduğunu herkes kabul ediyor. Ayrıca, zengin doğal kaynaklara sahip bu bölgede Batı dünyası da kendi çıkarlarına hizmet eden bir yapıyı tesis etmeye, Çin ile Rusya’nın nüfuzunu zayıflatmaya çalışıyor. Bu yönüyle, bölge üzerinde büyük güçlerin büyük emelleri ve bu bağlamda çıkar çatışmaları bulunuyor.
Bu arada Türkiye; büyük güçlerin arasındaki kavgadan kendisinin bölge insanıyla ve coğrafyasıyla tarihi bağlarını de göz önüne alarak, Türk Devletleri Teşkilatı örgütlenmesiyle, Türkistan için sözü geçen önemli bir aktör konumuna yükselme şansını yakalamıştır. Türkiye, zengin yeraltı kaynaklarına sahip Orta Asya ve Kafkasya'daki eski Sovyet Türk cumhuriyetleriyle şüphesiz zengin tarihi, kültürel bağlar yanında ortak dil ve dini bağlara da sahiptir. Türk dünyasındaki toplumları akraba topluluklar haline getiren bu değerler manzumesi, aynı zamanda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iki aydan kısa bir süre zarfında Türkistan’a gerçekleştirdiği üç ziyaretin de ana temasını oluşturdu. Ankara'nın bölgedeki konumunu güçlendirmek için başlattığı bu girişim, Türkiye öncülüğünde güçlü bir yapının inşa edilmesine katkı sağlıyor, umutlarımızı artırıyor.
1990’lı yıllarda Özal ve Demirel liderliğinde yürütülen Türk Devletleri ile Türkiye’nin ilişkileri, bir Türk topluluğu oluşturma düşüncesi, bölge ülkeleri üzerinde farklı bir nüfuz tesis etmiş olan Rus engeline takılmıştı. Sovyetler Birliği'nin dağılmasına rağmen, Türk Devletleri, imzalamak zorunda bırakıldıkları iktisadi, siyasi ve askeri antlaşmalarla Moskova ile köklü ilişkilerini sürdürmekten başka bir açılım geliştirememişlerdi. Bu gerçeklik Ankara'nın Orta Asya’da kendi etki alanını tesis etme, Türkleri hiç olmazsa temel değerler etrafında birleştirme çabalarının sonuçsuz kalmasına neden oluyordu.
Bir Türk topluluğu yaratma hayali, Rusya'nın varlığı ve etkisi nedeniyle gerçekleştirilemezken, 2020 yılındaki Ermenistan-Azerbaycan ve 2022 yılında patlak veren Rusya-Ukrayna Savaşları, Türk Devletlerinin dünyaya bakışını ve Ruslarla olan ikili ilişkilerini değiştiren faktörler olarak görüldü. Rus engelinin hem kendileri için bir tehlike olduğu bariz bir şekilde ortaya çıktı hem de bu ülkelere Ruslara karşı direnç gösterebilme cesareti verdi. Hele ki Türk Devletlerinin birlikte hareket etmeleri halinde, geliştirecekleri ortak politika ve tutumla, Moskova’yı kendilerinden uzak bir mesafede tutabilecek ve bölgeden mümkün olduğunca uzaklaştıracak adımları atabilmelerini olanaklı hale getirdi.
Bir bakıma, Türkiye ve Türk Devletleri için, Rusya'nın başarısızlıklarından ve hatalarından dolaylı olarak faydalanma imkânı doğdu. Şimdi özellikle Rusya’nın bıraktığı boşluğu Türkiye’nin doldurması, Rusya’yı karşısına almadan, tüm Türk Dünyasını kucaklayan bir yaklaşımla bölgeye nüfuz etmesi mümkün gözüküyor. Ancak, Ruslarla bölge devletleri arasındaki iktisadi, kültürel ve sosyal bağımlılık durumu halen devam ediyor. Bu bağımlılık ortadan kaldırılmadan Rusya'nın Orta Asya’daki nüfuzunun kırılması da beklenmiyor. Yakın vadede bu durum yine de Türk Devletleri Teşkilatı bağlamındaki kurulan ve geliştirilen kurumsal ilişki yönüyle, Türkiye açısından engel teşkil etmiyor.
Yine de Türkistan’da, Türkiye’nin de dahil olacağı her gelişme, her faaliyet Moskova açısından istenmeyen bir durum olarak algılanabilecektir. Bununla birlikte Ankara-Moskova hattında mevcut iletişim becerilerinin devrede tutulmasının, Türkiye’nin atabileceği bölgeye yönelik adımların Rusya için bir tehdit olmayacağına Rus tarafının ikna edilmesi, açık ve şeffaf bir şekilde Türkiye’nin niyet ve masadının ifade edilmesi önemlidir. Böylece, Türkiye’nin Türkistan politikasının başarıya ulaşmasında Moskova ile kurulacak ikili yapıcı diyalog hem bölge ülkelerinin Türkiye’den uzak durmamasını sağlayacak hem de bir bakıma Moskova’dan ‘icazet’ alınarak, Rusları ürkütmeden kolaylıkla gerçekleştirilebilecektir.
Türkiye, Türk Devletleri ile ekonomi ve savunma alanlarında iş birliğini artırma gayretinde olduğunu saklamıyor. Örneğin, Türk Havacılık ve Uzay Şirketi TUSAŞ, ANKA insansız hava aracının Kazaklarla birlikte Kazakistan’da ortak üretilmesine yönelik bir mutabakata imza attı. Türk Devletleri Teşkilatı yapılanmasının bir parçası olarak Orhun Değişim Programı başlatıldı. Bu programın tam teşekküllü bir değişim programı olarak tesis edilmesi yolunda önemli ilerlemeler kaydedildi. Bu modelin ERASMUS benzeri bir yapıya kavuşturulması amaçlanıyor. Türkiye; bölge ülkeleri ile iktisadi yatırımların ve ticaret hacminin artırılması, siyasi birlikteliğin pekiştirilmesi ve bölge insanının sosyal refahının artırılması bağlamında önemli açılımları devreye sokma gayretindedir. Bu tür ‘yumuşak güç’ açılımları Türkiye’nin bölgeyle iletişimini ve etki alanını genişletmesini kolaylaştırmaktadır.
Bununla birlikte, siyasi ve askeri konulardan ziyade sportif faaliyetlere, eğitim programlarına ve ticari yapılanmalara önem vermesi gerektiği bilinciyle Türkiye hareket ediyor. Bu arada Türk Devletleri ile ticaretin geliştirilmesi için Türkiye’nin daha yoğun bir çaba harcamasına ihtiyaç bulunuyor. Türkiye’nin, toplamda 10 milyar $ civarına yaklaşan Türkiye-Orta Asya ticaret hacmini, Çin ve Rusya’nın seviyesine (25-30 milyar $) çıkaracak bir birlikteliği tesis etmesi gerekiyor. Hatta özellikle Çin ile birlikte bölgeye yönelik geliştirilecek projelerin içinde Türkiye’nin yer alması da düşünülmelidir. Bir kuşak bir yol projesinin öncüsü Çin, Türk devletlerinin her biriyle ikili temaslarını artırmaya odaklanmış durumdadır. Çin’in bölge üzerindeki etkisi, Rusya’yı aşacak bir düzeye gelmek üzeredir. Dünyanın en büyük ekonomisi haline gelen Çin'in Orta Asya ülkeleri için ekonomi açısından önemi ortadadır. Çin artık hem büyük bir pazar, hem de Orta Asya’nın doğal kaynaklarına ve hidrokarbon ürünlerine talebi artan bir ülke konumundadır.
TDT ülkeleri arasındaki toplam mal ihracatı, 2016 yılındaki 13,9 milyar $’dan 2021 yılında 25,9 milyar $’a ulaşmıştır. Teşkilat ticaretin kolaylaştırılmasını, ticaretin daha da serbestleştirilmesini ve üye devletler arasında dijital ticaretin geliştirilmesini arzu ediyor. Önümüzdeki yıllarda toplam ticaret hacminin daha da artırılmasının ve sonrasında teşkilat ülkeleri arasında ekonomi alanında entegrasyonun sağlanmasının da öngörüldüğü anlaşılıyor.
Türkiye; Türk Devletleri Teşkilatı’nın büyük siyasi kararlara imza atmasını, örneğin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını tanımasını beklemiyor, bunu örgüt üyelerine dikte ettirecek söylemlerden özellikle uzak duruyor. Konjonktürel şartlar henüz buna müsaade etmediğinden, Türkiye’nin TDT’ye hatalı kararlar almama yönünde rehberlik etmesi de gerekiyor.
Bununla birlikte, 15 Kasım 1983 tarihinde şartların zorlamasıyla bağımsız bir devlet olarak kurulan KKTC’ye “gözlemci ülke” statüsünün verilmesi ve Semerkant Zirvesine gözlemci ülke olarak katılım sağlamasına müsaade edilmesi büyük ve önemli bir gelişme olarak okunmalıdır. KKTC, artık arkasında sadece Türkiye’yi değil tüm Türk Dünyası’nın somut desteğini de hissedecektir. KKTC, 2018 yılından bu yana gözlemci ülke statüsünde teşkilat yapısında yer alan Macaristan’la birlikte toplantılara iştirak edebilecek, geniş Türk ailesinin bir parçası olarak görülmenin gücüne kavuşmuş olacaktır.
Türk Konseyi, en temelde bağımsızlıklarını, egemenliklerini ve toprak bütünlüklerini korumaya çalışan, ortak bir tarih ve kültürel arka plana, birlikteliğe ve gelecek hedeflerine sahip devletlerin, saldırgan olmayan, müşterek ve güçlü bir iradelerinin kurumsallaştığı yapı olarak ortaya çıkmıştı.
2021 yılında temeli atılan “Türk Dünyası Vizyonu 2040”, küresel barışa hizmet edecek güçlü bir entegrasyon arayışı olarak görülüyor. Türk Dünyası’nın birliğine yönelik söylemlerin eyleme geçirilmesinin önünü açıyor.
Bu bağlamda Teşkilat; köklü bir geçmişe dayanan güçlü bir irade çerçevesinde ortak gelecek inşa etmeye odaklanabilmek için bu vizyon etrafında, çeşitli çalışma grupları ve kurulları ile çalışmaların yapılması yönünde güçlü bir irade ortaya koymuştur. Bundan böyle bu vizyon çerçevesinde ilerlenmesi bekleniyor.