Site İçi Arama

tarih

Kıbrıs Dosyası: Barış ve Özgürlüğün 50’inci Yıldönümünde Kıbrıs Sorunu ve Çözüm Süreçlerinin Değerlendirilmesi

1878 ‘den sonraki gelişmeler sonucu Kıbrıs Türkleri adeta kapının önüne konulmuş oldular. Ama ne içlerindeki özgürlük ne de Türklük ateşinden hiç vazgeçmediler. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden gitmeyi hiçbir baskı altında kalmaksızın kendiliklerinden kabul ettiler ve uyguladılar.

Kıbrıs Türklerin varoluş mücadelesinde hayati bir öneme sahip olan Kıbrış Barış Harekatı’nın 50.Yıldönümünde ve devamında gerçekleşen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 40. yıldönümüne ulaşmış durumdayız. Kıbrıs Türk mücadelesinin şehitlerilerini ve mücahitlerini; Kıbrıs davası için mücadele etmiş kıymetli şahsiyetlerimizi ve kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı saygı ve minnetle anıyorum... 

Kıbrıs Sorunu: Emanet Ada

Doğu Akdeniz’de çok önemli stratejik konuma sahip bulunan Kıbrıs Adası 1571 yılında Osmanlı Devleti tarafından fethedilene kadar, Asurlular, Mısırlılar, Persler, Araplar, Romalılar, Haçlılar ve Venedikliler gibi çeşitli kavimlerin/devletlerin hakimiyeti altında kalmıştır. Sonuç olarak, tarihin hiçbir döneminde bir “Kıbrıs Milleti” olmamıştır.

1571 ertesinde Osmanlı Devleti’nin toplumsal yapısının ana temellerinden oluşan ”Millet Sistemi’nin getirdiği ortamın da etkisi ile Ada’da yaşayan gayrı Müslümlerin tamamına yakını Ortodoks Kilisesi’ne bağlanarak zamanla bir “Rum cemaati” oluşturmuştur. Dolayısı ile Türkler ve Rumlar Ada’nın iki başat toplumunu oluşturmuştur. Bu dönemde milliyetçi akımların da ortaya çıkması ve Yunan milliyetçiliğinin özellikle Batılı ülkelerin kışkırtmalarıyla Ada’daki etnik sorunun hızla büyüdüğünü görüyoruz.

Ancak, bu sorunun esas temelinde Osmanlı’nın çöküş döneminin yansımaları yatmaktadır. Nitekim 1877 – 1878 Osmanlı-Rus Savaşı ertesinde iyice güçsüz duruma düşen Osmanlı İmparatorluğu, 1878'de devletler hukukunda görülmemiş garip bir antlaşmayla Kıbrıs’ı 1878’de İngiltere'ye “emaneten” terk etti.

Kıbrıs’ı emaneten devralan İngiltere buna karşılık “her yıl Osmanlı' ya 22 bin 936 kese altın ödeyecekti.”1869'da Süveyş Kanalı'nın açılmasıyla Doğu Akdeniz'in önemi daha da artmıştı. İngiltere, Kıbrıs ve Mısır'ı ele geçirerek Doğu Akdeniz'e egemen olmak istiyordu. İngiliz Başbakanı Disraeli, Kraliçe Victoria'ya gönderdiği 5 Mayıs 1878 tarihli mektupta “Kıbrıs Batı Asya'nın anahtarıdır” diyordu. İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury, 23 Mayıs 1878'de Osmanlı'ya resmen başvurup Kıbrıs'ın İngiltere'ye verilmesini istedi. Osmanlı Dışişleri Bakanı Saffet Paşa, İngiltere'ye itiraz etmeye kalkınca İngiliz Büyükelçisi Hanry Layard onu şöyle tehdit etti: “Eğer Osmanlı bu karara karşı çıkarsa İngiliz temsilcileri (Berlin)  kongrede Osmanlı'ya yardım etmeyecekleri gibi İngiltere'nin Kıbrıs'ı zorla istila edeceği de bilinmelidir.”

Bazı bakanların itirazına rağmen  Sadrazam Sadık Paşa, “Padişahın arzusu da bu merkezdedir”diyerek Kıbrıs'ın İngiltere'ye verilmesini istedi. 4Haziran 1878'de İngiltere ve Osmanlı arasında Kıbrıs Mukavelenamesi imzalandı. 2 maddelik bu antlaşmaya göre Anadolu'da İngiltere'nin Rusya'ya karşı Osmanlı'yı rahat savunabilmesi için Kıbrıs İngiltere'ye terk ediliyordu. Bu antlaşmaya ek olarak 1 Temmuz 1878'de bir antlaşma daha imzalandı. Dışişleri Bakanı Saffet Paşa ile İngiliz elçisi Henry Layard arasında imzalan 6 maddelik  anlaşmaya göre; Kıbrıs'ta bir dini mahkeme ile Evkaf İdaresi bulunacaktı. Osmanlı, Kıbrıs'ta devlete ve padişaha ait olan taşınmazları serbestçe satabilecekti. İngiltere her yıl Osmanlı'ya 22 bin 936 kese altın ödeyecekti. En önemlisi bu antlaşmanın 6. maddesine göre Rusya Osmanlı'dan aldığı Kars'ı ve diğer yerleri Osmanlı'ya iade edecek olursa; İngiltere de Kıbrıs Adası'nı boşaltacak ve 4 Haziran 1878 antlaşması yürürlükten kalkacaktı. Osmanlı, 7 Temmuz 1878'de İngiltere'nin Kıbrıs'a asker çıkarmasına izin verdi.

12 Temmuz 1878'de İngiliz birlikleri Kıbrıs'a çıkarak adanın yönetimine resmen el koydular. Türk bayrağını törenle indirip yerine İngiliz bayrağını çektiler. “II. Abdülhamit, 15 Temmuz 1878'de “Hukuku şahaneme helal gelmemek şartıyla anlaşmayı tasdik ederim” diyerek Kıbrıs'ı İngiltere'ye ırakan bu antlaşmaları onayladı. Böylece, Kıbrıs II. Abdülhamit tarafından savaşsız bir şekilde İngiltere'ye bırakıldı.” 1571'de Venedik'ten alınan Kıbrıs,  307 yıl sonra, 1878'de İngiltere'ye verildi.” İngilizler, Birinci Dünya Savaşı sırasında da Osmanlı’nın kendisine karşı savaşa girdiği gerekçesiyle 5 Kasım 1914’de Kıbrıs’ı ilhak etti. (Hill, 2016; Sonyel, 1978; Meydan, 2019) 

Kıbrıs Türkleri Pes Etmez 

1878 ‘den sonraki gelişmeler sonucu Kıbrıs Türkleri adeta kapının önüne konulmuş oldular. Ama ne içlerindeki özgürlük ne de Türklük ateşinden hiç vazgeçmediler. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden gitmeyi hiçbir baskı altında kalmaksızın kendiliklerinden kabul ettiler ve uyguladılar. İngilizlerin sömürgeci politikalarından ve yüzyıllarca birlikte yaşadıkları komşularının soykırıma varan yaklaşımlarından da pes etmediler. Bütün iyi niyetleriyle kurulan Cumhuriyet yönetiminden dışlanmalarına karşın sabrettiler, direndiler. Ta ki Anavatan Türkiye Cumhuriyeti’nin anlaşmalardan kaynaklan hakkını kullanarak bundan 50 yıl önce imdatlarına yetişene kadar dimdik ayakta kaldılar.

Bu süreçte, Türkiye’nin 1960 Garanti Antlaşması uyarınca gerçekleştirdiği 1974 Kıbrıs müdahalesi önemli bir dönüm noktasıdır. Ada’da yaşayan ve Cumhuriyetin kurucu ortağı olan Kıbrıs Türklerinin azınlık durumuna düşürülme çabalarını fiilen engellemiş olan söz konusu müdahale, sorunun çözümü müzakerelerinde Türk ve Rum Toplumlarını eşit düzeye çıkartmıştır. Nitekim, 1979 Denktaş-Klerides Toplantısında da teyit edilen 1977 Denktaş – Makarios Doruk Anlaşması ile hala süregelen çözüm arayışlarının çerçevesi, ‘’Bağımsız, bağlantısız, iki topluma dayalı Federal bir Cumhuriyet’’ şeklinde çizilmiştir. Dolayısıyla, 1974 Harekatı ile 1983’de KKTC’nin ilanı süreçte nasıl önemliyse, 1977 Doruk Anlaşması da nihai çözüm bakımından o denli değerlidir.( BM Çözüm Plânları, KKTC Dışişleri ve Savunma Bakanlığı, 1992; Gürel- Özersay, 2006)

Kuşkusuz, 1974 sonrasında toprağa dayalı federal yapının temelini oluşturan nüfus mübadelesi gibi bazı gelişmeler ile her biri yeni ve değişik unsurları gündeme taşıyan değişik fikir, öneri ve planlar da göz ardı edilmemelidir.

Çözüm Arayışları ve Müzakereler  

Kanaatimizce, 2004 Annan Planı sorunun masa başında çözümüne en çok yaklaşıldığı izlenimi yaratan bir gelişme olmuştur. Ancak, Ada’nın iki tarafında ayrı ayrı halkoyuna sunulan Plan, Kıbrıs Türk halkının %65’i tarafınca kabul edilirken, Rum tarafı %76 gibi bir çoğunlukla Plana karşı çıkmıştır. Kıbrıs Rum Lideri Tassos Papadopoulos’un halkına yönelik çağrılarına uygun düşen bu sonuç, başta BM Genel Sekreteri Kofi Annan olmak üzere, bir çok çevrede kaçırılan yeni bir fırsat şeklinde nitelendirilmiştir.(Tamçelik, 2013)

Annan Planının reddi, böyle bir sonuç beklemeyen uluslararası toplumda şok etkisi yaratmıştır. Nitekim, Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne alınmasına büyük destek veren Avrupa Birliği Genişlemeden sorumlu Üyesi Günther Verheughen, Kıbrıs Rumlarını kendisini aldatmakla suçlamıştır. Aynı şekilde, BM Genel Sekreteri Kofi Annan da, 28 Mayıs 2004 tarihinde BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporda, çözümsüzlüğün sorumlusu olarak Rum tarafını işaretle, ‘’Eğer (Rum tarafı) Kıbrıs sorununu iki toplumlu, iki bölgeli federasyon esasında çözmek istiyorsa bunu kanıtlamalıdır.’’ ifadelerini kullanmıştır. Annan, söz konusu raporunda, ‘’mevcut çıkmaz sürdüğü müddetçe, (BM Genel Sekreteri’nin) iyi niyet çabalarına yeniden başlamasının görünür bir esası yoktur.’’ görüşünü dile getirmiştir. (UN Documents, S437, 28 May 2004)

Annan Planı

Papadapoulos, Rumların 1 Mayıs tarihinde AB’ye girmesinin ertesinde dikkatini toplumlararası görüşmelere çevirmekten ziyade, AB konularına odaklanmayı yeğlemiş ve AB’nin Türkiye ile görüşmelere başlama tarihi vermesini veto etmemeyi bir dizi koşula bağlayan bir yaklaşım izlemiştir. Konu o aşamada aşılmış olsa da, Rumlar, böylece, Türkiye’nin AB üyeliğini Kıbrıs sorununun çözümüyle ilintilendiren bir yaklaşım sergileyeceklerini ortaya koymuşlardır. 

2004 sonrası görüşmelerin yeniden başlamasına yönelik ilk temaslar, 2005 yılında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Siyasi İşlerden sorumlu Yardımcısı Kieran Prendergast’ın bölge ziyareti sırasında yapılmıştır. Prendergast’ın ziyareti Ada’da kalıcı barışa Türklerin daha fazla gereksinimi olacağını vurgulayagelen Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı Mehmet Ali Talat’ın 17 Nisan 2005 tarihinde Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından gerçekleşmiş, ancak, Annan Planı’nın değiştirilmemesi halinde masaya oturmayacağını birçok kez açıklayan ve yeni görüşmeler için yeterli hazırlıklar gerektiğini savunan Papadapoulos engelini aşmak mümkün olamamıştır. Bu arada, Temmuz ayı sonunda Türkiye ile AB arasında 1963 Ankara Anlaşmasını tüm AB üyelerini kapsayacak şekilde genişleten Uyum Protokolü imzalanmıştır. Ankara’nın imzanın GKRY’nin tanınması anlamına gelmeyeceğine ilişkin beyanına karşı AB tarafı da görüşlerini kayda geçirmiştir. (www.mfa.gov.tr/data/ AB/ekprotokolmetni.)

Türkiye ile AB arasındaki bu gerginliğin akabinde, mevcut tıkanıklığın aşılabilmesi için 2006 başında Türkiye Dışişleri Bakanı tarafından kamuoyuna on maddelik bir eylem planı açıklanmıştır. Özet olarak, KKTC’ye yönelik izolasyonların kaldırılması karşılığında, Türkiye’nin de GKRY’ye uyguladığı sınırlamaları eşzamanlı olarak sonlandıracağı belirtilen planda, Kıbrıs sorununun çözümü için Mayıs veya Haziran ayında BM çerçevesinde Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum taraflarının katılacağı bir konferans önerilmiştir. ABD, İngiltere, İtalya, Avustralya dahil bazı ülkeler ile AB ve İKÖ tarafından desteklenen girişim üzerine Rum tarafı da kendi önerilerini gündeme getirerek, Maraş’ın iade edilmesini, Mağusa Limanının AB gözetiminde iki toplumun ortak kullanımına açılmasını istemiştir. Rumlar, Ercan’a uluslararası uçuşların başlamasına ise, konunun egemenlik haklarının kullanımını ilgilendirdiği ve Kuzey’e yönelik kitle turizmini arttıracağı gerekçesiyle karşı çıkmışlardır. 

Bu ortam içerisinde, 2004 sonrası görüşmelere başlanılabilmesi için 8 Temmuz’da BM Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Gambari aracılığıyla bir araya gelen taraflar, ‘’İlkeler Dizisi’’ ve ‘’İki Liderin Kararı’’ başlıklı iki ayrı kağıt kabul etmişler ve ay sonunda sorunun özüne ilişkin görüşlerini içeren kağıt teati etmişlerdir. Liderler Teknik Komitelerin ve Çalışma Gruplarının oluşturulması hakkında irade beyan etmiş olsalar da, taşınmaz mallar, doğrudan ticaret tüzüğünün uygulanması gibi konularda Rum tarafının esneklik göstermemesi ile komitelerin oluşumu ve gündem belirlenmesi hususlarında yakınlaşma sağlanamaması üzerine 8 Temmuz süreci adeta kadük kalmıştır.  

Türk tarafı müzakerelerde Annan Planı’nı esas alınması gerektiğini savunurken, Rumlar, müzakerelerin ilgili BM kararları, uluslararası hukuk ve AB topluluk hukuku (acquis communataire) çerçevesinde yürütülmesinde ısrarlı davranmıştır. Liderlerin bir yıldan fazla bir süre sonra yaptıkları toplantıda, KKTC Cumhurbaşkanı’nın anlaşma için takvim belirlenmesi önerisi, muhatabının ‘’keyfi mühletlerin’’ kabul edilemeyeceği gerekçesiyle reddedilmiştir. (Faustmann- Kaymak, 2007; Migdalovitz, 2007)

Rumlar bu arada, dikkatlerini AB’ye yönelterek Türkiye ile AB arasında sürdürülmekte olan müzakerelerde sekiz faslın açılmasını veto etmiş ve AB’nin KKTC’ye yönelik kabul ettiği Doğrudan Ticaret Tüzüğü ile Mali Yardım Tüzüğünün birbirlerinden ayrılmasını sağlamışlardır.(www.polcms.europarl.europa.eu/cmsdata)

Güney Kıbrıs’ta AKEL Lideri Demetris Christofias’ın Şubat 2008’de ‘’Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’’na seçilmiştir. Böylece iki tarafta da benzer dünya görüşüne sahip liderlerin aynı zamanda iş başına geçmeleri, özlü müzakerelere başlanılabilmesi ve bir anlaşmaya ulaşılabilmesi bakımından umut yaratmıştır. Nitekim, Talat ve Christofias Kıbrıs Rum seçimlerinin hemen ertesinde bir araya gelmişlerdir. İlk toplantıda, Rum liderin iki aşamalı bir süreç yaklaşımı kabul görmüştür. Buna göre kurulacak çalışma gurupları ve teknik komitelerin tarafların özlü konulardaki tutumlarını belirlemeleri, günlük konularda kararlar almaları ve güven artırıcı önlemler gündeme getirmeleri, iki liderin üç ay sonra bir araya gelerek kaydedilen ilerlemeleri gözden geçirmeleri kararlaştırılmıştır. Bu doğrultuda, çalışma grupları, ‘’Yönetim ve Güç Paylaşımı’’, ‘’AB Konuları’’, ‘’Güvenlik ve Garantiler’’, ‘’Toprak’’, ‘’Mülkiyet’’ ve ‘’Ekonomik Konular’’ alanlarında; teknik komiteler ise, ‘’Suç ve Suça İlişkin Konular’’, Ekonomik ve Ticari Konular’’, ‘’Kültürel Miras’’, ‘’Kriz Yönetimi’’, ‘’İnsani Konular’’, ‘’Sağlık’’ ve ‘’Çevre’’ başlıkları altında oluşturulmuştur. (Faustmann- Kaymak, 2007)

Çalışma gruplarının aksine, teknik komitelerde kaydedilen bazı ilerlemelere karşın, tarafların tutumlarında özde önemli değişiklikler olmadığı kısa dönemde ortaya çıkmıştır. Christofias, 1977 ve 1979 Yüksek Düzeyli Anlaşmaları ile ilgili BM Güvenlik Konseyi Kararlarını, Talat ise, ‘’bakir doğum’’ kavramını da içeren Annan Planı’nı   müzakerelerin temeline oturtmak istemişlerdir. Görüşmelerin bu yeni döneminin çerçevesi, 23 Mayıs tarihli Christofias-Talat toplantısı sonunda yayınlanan Ortak Açıklama ile çizilmiştir. Buna göre, iki lider siyasi eşitliğe dayalı iki bölgeli, iki toplumlu federasyona bağlılıklarını yineleyerek, ortaklığın, eşit statüdeki Türk ve Rum kurucu devletlerinden oluşan,  tek uluslararası kimlikli, federal bir hükümet kurulması hedefi üzerinde anlaşmaya varılmıştır. Liderlerin, 1 Temmuz 2008 tarihli toplantısından sonra ise, ayrıntıları kapsamlı görüşmelerde belirlenmek kaydıyla, tek egemenlik ve tek vatandaşlık kavramları üzerinde mutabakata vardıkları ve anlaşma imzalandığı takdirde iki tarafta halk oylamasına sunulacağı açıklanmıştır. (www.kktcb.org)

Talat – Christofias görüşmeleri iki dönem halinde, Nisan 2010’da yapılan KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen öncesine kadar sürmüştür. Bu dönem içerisinde ‘’Yönetim ve Yetki Paylaşımı’’ ile ‘’Mülkiyet’’ konuları ele alınmış, ‘’Ekonomi’’ başlığı da gündeme gelmiştir. Türk tarafının 2010 Ocak ayında Yönetim ve Yetki Paylaşımı konusunda hazırladığı bir paket, Rum siyasi partileri tarafından reddedilmiştir. Bunula birlikte, Cumhurbaşkanlığı seçimini kaydederek görevi Dr. Derviş Eroğlu’na devreden Mehmet Ali Talat’ın dönemi içerisinde Yönetim ve Güç Paylaşımı, AB ve Ekonomi konularında ilerlemeler kaydedilmiş ve 31 adet orta belge üretilebilmiştir. Bununla birlikte, sorunun nihai çözümü mümkün olamamıştır. İkinci Cumhurbaşkanı, kamuya açık toplantılarda, bu durumun Rum iç siyasetinden kaynaklandığını ve muhatabının varılan mutabakatları hayata geçirme konusunda son adımı atmakta güçlüklerle karşılaştığını itiraf ettiğini dile getirmektedir. (www.kktcb.org)

Talat – Christofias arasındaki son buluşmadan yaklaşık yirmi gün sonra, 18 Nisan 2010 tarihinde yapılan KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin galibi, daha ilk turdan Dr. Derviş Eroğlu olmuştur. Aksine endişelere karşın yeni Cumhurbaşkanı görevi devir aldığı 23 Nisan tarihinde BM Genel Sekreteri’ne bir mektup göndererek, kapsamlı çözüm hedefine ve Birleşmiş Milletler parametrelerine bağlılığını yineleyerek, müzakereleri kaldığı yerden devam ettirmeye kararlı olduğunu vurgulamıştır. Nitekim, Eroğlu – Christofias görüşmeleri başlamıştır. Bu arada, BM Genel Sekreteri Kıbrıs İyi Niyet Misyonu’nun Kasım 2009 – Nisan 2010 dönemine ilişkin raporunda ciddi ilerlemelere değinerek, 2010 sonuna kadar sonuca ulaşılabileceği öngörüsünde bulunmuştur. BMGS’nin Özel Danışmanı Downer ise, Türk tarafının görüşmelerin 2010 sonuna kadar tamamlanması hususunu açıkça belirttiğini ancak Rumların bu konuda net beyanlarda bulunmadıkları gibi, vade konusunda daha az hevesli olduklarını basına açıklamıştır. (UN Documents, S 238, 11 May 2010)

Eroğlu’nun iş başına gelmesinden sonra, Rum liderliğinin görüşmeler konusunda eskiye oranla daha yavaş hareket ettikleri ve sonucu geciktirecek bir yaklaşım izlemeye başladıkları görülmüştür. Sonuçta, BMGS Ban  tarafından gündeme getirilen üçlü toplantılar dahi zamanında gerçekleşememiş ve  çözümün 2010 sonuna kadar  bulunabileceği beklentileri gerçekleşememiştir. 
Bununla birlikte, Türk tarafının açılımları Eroğlu’nun iş başına gelmesinden sonra da sürmüştür. Mülkiyet dahil çeşitli konularda ortaya kapsamlı ve yapıcı öneriler konulmuş, bunlar BMGS’nin 24 Kasım 2010 tarihli raporunda övgüyle karşılanmıştır.(UN Document, S 603, 24 November 2010)  Aynı tutum 26 Ocak 2011’de Cenevre’de gerçekleştirilen üçlü toplantıda da sergilenmiş ve sürecin önünü açmak için, Rum tarafına ‘’Pratik Plan’’ başlıklı bir yol haritası sunulmuştur. Genel Sekreter, bu kez, 4 Mart 2011 tarihli raporunda müzakerelerin ‘’sonsuza dek süremeyeceğini’’ vurgulayarak, yeterli ilerleme sağlandığı takdirde çok taraflı toplantı düzenleyeceğini bildirmiştir. (UN Document, S112, 4 March 2011.)

Ne var ki, 2011 içindeki yoğunlaştırılmış müzakerelere karşın böyle bir toplantının düzenlenmesine olanak tanıyacak ilerleme kaydedilememiştir. 

Her şeye rağmen, Ban Ki Moon, iki lider üzerinde zaman baskısı oluşturmak üzere doruk toplantıları düzenleme fikrine bir süre daha devam etmiş ve 2012 başında da tarafları Greentree’de bir araya getirmiştir. Uygulanan yeni yöntemin de sonuçsuz kalması üzerine, BM, iki tarafın temsilcileri arasındaki ‘’yararsız’’ doğrudan görüşmeler yerine, ilerleme kaydedildiği takdirde tarafların bir araya getirileceğini ve GKRY’nin AB Başkanlığı Dönemi öncesi uluslararası bir toplantı düzenlenmeyeceğini duyurmuştur. Bu bağlamda 2012 yılında, teknik komiteler dışındaki görüşmelere fiilen askıya alınmıştır.

Türkiye’nin görüşmelerin GKRY’nin Dönem Başkanlığına kadar sonuçlanmaması halinde ‘’B Planını’’ yürürlüğe koyacağına ilişkin resmi açıklamalarını niteliği de, merak uyandırmakla birlikte, ne olduğu anlaşılamamıştır.

2013, bu kez Kıbrıs Rum Kesiminde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçilmeleriyle başlamıştır. Seçimlerden, 2004 yılındaki referandum öncesinde Annan Planı’na destek verdiği için yoğun eleştiriyle karşılaşan DİSİ Lideri Anastasiades galip çıkmıştır. Geçmişte, mevcut BM parametrelerinin dışında, gevşek bir federasyon önerisini gündeme getiren, çözüm için masada Türkiye, Yunanistan ve AB’nin de hazır bulunmasının gereğini vurgulayan Anastasiades, daha seçim kampanyası sırasında olumsuz mesajlar vermeye başlamış ve Downer tarafından hazırlanan ‘’Yakınlaşmalar Kağıdı’’nı kabul etmediğini Kıbrıs Rum tarafınca sunulan önerileri dahi geri çekeceğini belirtilmiştir. Seçimlerden sonra bu politikaların uygulamaya konulduğu göze çarpmaktadır.(gnora.com/en-GB/Library/2013/47969)

Bu bağlamda, Eroğlu’nun aksine, kendinden önce varılan mutabakatlara ve çözüme bağlığını Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne duyurma gereksinimi duymayan yeni Rum Lideri,  mevcut ekonomik zorluklarını bahane ederek masadan uzunca bir süre uzak durmayı başarmıştır. Anastasiades, görüşmelere başlamak  için ortak bir açıklama metni hazırlanmasını şart koşmuştur. Görüşmelerin teknik olarak kaldıkları yerden devam etmesi öngörüldüğüne göre, böyle bir açıklamaya gerek bulunmuyordu. Ancak, Türk tarafı çözüm için bu yaklaşıma karşı çıkmamış ve arşı tarafı tatmin edecek birden fazla yazım önerisi hazırlayarak sunmuştur. Metin nihayet, 11 Şubat 2014 tarihinde sonuçlanmıştır. Görüşmeler böylece, seçimlerden neredeyse bir yıl sonra bu tarihten sonra başlamıştır. Yeni dönemde müzakerelerde de  olumlu bir gelişme kaydedilmemiştir. (www.kktcb.org)

Mustafa Akıncı’nın Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından başlayan süreç,  İsviçre'nin Crans Montana kentinde 28 Haziran 2017'de  düzenlen ve Garantör güçler ile BM Genel Sekreteri’nin de  katılımıyla tekrar başlayan ve Kıbrıs müzakerelerinde çözüme en çok yaklaşılan süreçlerden birini oluşturmuştur. Garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'nin de katılımıyla yapılan konferansın üçüncü gününde Crans Montana'ya gelen Genel Sekreter Guterres, "toprak, siyasi eşitlik, mülkiyet, eşdeğer muamele ile güvenlik ve garantiler" üzerinde bir "paket anlayışı" önerisinde bulundu. İki taraf beş konu başlığında, garantör ülkeler ise güvenlik ve garantiler başlığındaki önerilerini sundu. Rum tarafı her defasında çeşitli sebeplerle içinde BM önerilerinin de bulunduğu çözüme yönelik adımları reddetti ya da kabul edilmesi mümkün olmayan ön şartlar ortaya koydu.

Kıbrıs Rum tarafının, gerek 5 başlıkta uzlaşmaya yanaşmaması gerekse çözümün uygulanmasının ilk gününden itibaren Ada'da "sıfır asker - sıfır garanti" tutumunu sürdürmüş ve nihayet müzakereleri sessizca terk ederek Kıbrıs’a dönmüşür.  Bunun üzerine Guterres konferansın başarısızlıkla sonuçlandığını ilan etmiştir. Daha sonra Kasım 2019'da BM Genel Sekreteri Guterres arabuluculuğunda Akıncı ile Anastasiadis arasında üçlü gayriresmi görüşmede sonuçsuz kaldı. 
KKTC'de 18 Ekim 2020'de gerçekleştirilen cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunda, , oyların yüzde 51,69'unu alarak cumhurbaşkanı seçilen Ersin Tatar, federasyon modelinin bir umut olmaktan çıktığını savunarak  egemen eşitlik temelinde kurulacak, yan yana yaşayan iki devlet modelinin görüşülmesini gündeme getirmiştir.

Bu görüşün Anastasiades tarafından Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na da açıkça ifade edildiği, Türk ve Kıbrıs Rum kaynaklarınca ifade edilmektedir. Dolayısıyla, Tatar’ın, egemen eşitlik temelinde kurulacak, yan yana yaşayan iki devlet modelinin tartışılmaya başlanılmasının zamanının geldiği değerlendirilmektedir.

Sonuç

Kıbrıs Sorunun ortaya çıkışını ve tarihsel süreçteki gelişimini, çok taraflı müzakerelerle seyreden çözüm arayışları sürecini, değişen bölge ve dünya dinamikleri çerçevesinde özetlemeye çalıştık. Kıbrıs sorununun çözümünde en fazla barışa yaklaşıldığı izlenimi uyandıran Annan Planı’nın, Kıbrıs Rum toplumu tarafından reddinden sonra, tarafların izlediği yaklaşımları ve olası yeni sürecin nasıl şekilleneceğine yönelik beklentileri  değerlendirdik. Söz konusu dönemde Kıbrıs bağlamındaki denklemde ortaya çıkan en önemli gelişme Kıbrıs Rumlarının “Kıbrıs Cumhuriyeti” kimliğiyle Avrupa Birliği’ne üye olmasıdır. 

Bu gelişme, Rum tarafına Kıbrıs Türkleri ve hatta AB ile katılım müzakerelerine başlayan Türkiye karşısında, görünürde, bir üstünlük sağlamıştır.  Ancak, Annan Planı’na ret oyu çıkması, gerektiği kadar olmasa da, uluslararası aktörlerin, Rum tarafına yönelik bakışlarını olumsuz etkilemiştir. Bu durumun Kıbrıs Türklerinin beklentilerini karşılamaktan uzak olduğu vurgulanmalıdır. Buna karşın, 2004 ertesinde masada ısrarla oturmaya devam eden tarafın genelde Kıbrıs Türkleri olduğu gözden kaçmamaktadır. Rumlar ise, kendilerine muhatap olarak Türkiye’yi görmektedir. Bu da, iki tarafın eşitliğine dayalı federal çözümün nasıl gerçekleştirileceğine ilişkin soruları da akla getirmektedir. 
Ayrıca, 2004 sonrasında müzakerelerin yeniden başlaması çabaları çerçevesinde, Talat – Papadopoulos,  Talat – Hristofyas, Eroğlu – Hristofyas ve Eroğlu -  Anastasiades,  Guterres- Akıncı- Anastasiadis, Tatar- Anastasiadis arasındaki görüşmeler ve tarafların beklentileri üzerinde durulmuştur.   

Son yıllarda bölgede ve dünyada istikrarsızlığın giderek arttığı bir ortamda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer uluslararası aktörlerin başlıcaları, Annan Planı ertesinde Ada’da daha sağduyulu bir yaklaşımın hâkim olması beklentisi içine girmişlerdir.   Söz konusu beklenti, Doğu Akdeniz’de Kıbrıs civarında zengin doğal gaz yatakları bulunduğu umuduyla pekişmiştir. Ancak, şu ana kadarki gelişmeler doğal gazın çözüme değil yeni istikrarsızlıklara yol açabileceği endişesini yaratmıştır. Sonuçta, uluslararası düzlemde iki devletli çözüm fikrinin dillendirilmekte olduğu bir aşamaya ulaşılmıştır.

Not: Bu yazı, ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü Atatürkçü Düşünce Topluluğu'nun yayın organı Kemalist Kıbrıs Dergisi'nin 6. Sayısı : "Kıbrıs Barış Harekatı'nın 50.yılı" sayısı için  kaleme alınmıştır.

Kaynakça

1.     “Birleşmiş Milletler Çözüm Plânının Tam Metnini Açıklıyoruz”, KKTC Dışişleri ve Savunma Bakanlığı Arşivi, Dosya: BM Çözüm Plânları, Tarih: 1992.

2.    Assessment report of the Secretary-General on the status of the negotiations in Cyprus, UN Document, S 112, 4 March 2011.

3.    Faustmann, H.- Kaymak, Erol(2007), “Cyprus – Political Data Yearbook”, European Journal of Political Research, Vol. 46, No: 7-8, pp. 916-928.

4.    George Hill Kıbrıs Tarihi – Osmanlı ve İngiliz İdaresi Dönemi 1571-1948. 2.016, İSTANBUL Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 

5.    Gürel, Ayla-Özersay,Kudret(2006),Kıbrıs’ta Mülkiyet ve Siyaset: Kıbrıs’taki İki Toplumun ‘İki-bölgelilik’ ve ‘İnsan Hakları’ Temelindeki Çatışması,  PRIO(International Peace Research Institute) Raporu 3/2006 - T,  Oslo.

6.    Hill, G. (2016) Kıbrıs Tarihi – Osmanlı ve İngiliz İdaresi Dönemi 1571-1948. Istanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.

7.    http://europa.eu/rapid/press-release_PRES-06-352_en.htm?locale=en

8.    http://eu-un.europa.eu/articles/en/article_5045_en.htm

9.    http://gnora.com/en-GB/Library/2013/47969

10.    http://www.kktcb.org/upload/pdf/11subat.pdf

11.    http://www.kktcb.org/upload/pdf/57131.doc

12.    http://www.kktcb.org/upload/pdf/69290.pdf

13.    http://www.mfa.gov.tr/data/AB/ekprotokolmetni.pdf

14.    http://www.mfa.gov.tr/kibris-konusunda-turkiye_nin-yeni-acilimi-.tr.mfa

15.    http://www.moi.gov.cy/moi/pio/pio.nsf/All/E570E4948868A105C2256EAE003CAAE0?OpenDocument

16.    http://www.polcms.europarl.europa.eu/cmsdata/upload/9b935635-ec29-4250-b0a0-16780503f579/att_20101014ATT87110-2160643740754428741.pdf

17.    https://euobserver.com/enlargement/15270

18.    Kaymak, Erol- Faustmann, H.(2007), “Cyprus – Political Data Yearbook”, European Journal of Political Research, Vol. 48, No: 7-8, 2009, pp. 927-940.

19.    Meydan, S.(1 Temmuz 2019) Abdülhamit Siyasetinin İlk Kurbanı; KIBRIS, Sözcü: https://www.sozcu.com.tr/abdulhamit-siyasetinin-ilk-kurbani-kibris-wp5206746

20.    Migdalovitz, Carol(2007), Cyprus: Status of U.N. Negotiations and Related Issues, Congressional Research Service Report, Washington D.C.,p.12-13.

21.    Report of the Secretary-General on his mission of good offices in Cyprus, UN Documents, S 238, 11 May 2010.

22.    Report of the Secretary-General on his mission of good offices in Cyprus ,UN Document, S 603, 24 November 2010.

23.    Sinan Meydan’ın 1 Temmuz 2019’da Sözcü Abdülhamit siyasetinin ilk kurban; KIBRIS

24.    Sonyel, S. R. (1978). İngiltere Dışişleri Bakanlığı Belgelerine Göre Osmanlı Padişahı Abdülhamit 48 Saat İçinde Kıbrısı İngilizlere Nasıl Kiraladı. BELLETEN, 42(168), 725-744. 

25.    Tamçelik, Soyalp(2013), “Kıbrıs'ta BM Tarafından Gerçekleştirilen Toplumlararası Görüşmelerin Safhaları ve Analitik Özellikleri”, Turkish Studies,  Volume 8/5,  pp. 733-778.

Dr.  Rafet AKGÜNAY
Dr. Rafet AKGÜNAY
Tüm Makaleler

  • 17.11.2024
  • Süre : 6 dk
  • 221 kez okundu

Google Ads