Site İçi Arama

ua-iliskiler

75 Yaşındaki NATO, 100 Yaşını Görebilir mi?

NATO, hâlihazır şekliyle, savunma iş birliğini geliştiren, muhtemel tehditleri ve alınacak tedbirleri değerlendiren, Atlantik Diyaloğunu sürdüren, caydırıcılık vasfı yüksek bir uluslararası siyasi ve askerî bir örgüt olarak öne çıkmıştır.

NATO, tarihin en uzun süreli ayakta kalan, kolektif savunmadan kolektif güvenliğe tüm alanlarda müttefik ülkelerin savunma ihtiyaçlarını karşılayabilen siyasi ve askerî bir örgüt olarak varlığını sürdürmektedir. Sahip olduğu caydırıcı gücü ile Soğuk Savaş’ın, sıcak savaşa dönüşmesini önlemiştir. Sovyetlerin yıkılması sonrasında NATO’nun kuruluş sebebi olan “tehdit’, ortadan kalkmıştır. NATO, âdeta düşmanı olmayan bir savunma teşkilatı durumuna düşmüştür. Bununla birlikte ittifak, bölgesel istikrarsızlıkları ve çatışmaları kendi varlığını sürdürmesine hizmet edecek araçlar olarak görmüştür. Bu kapsamda yeni sorumluluklar üstlenen NATO, Balkanlar’da çıkan istikrarsızlıklara ve çatışmalara müdahale etmiştir. Bu arada doğuya doğru genişlemiş, 11 Eylül sonrasında ittifak sorumluluk alanı dışında kalan Afganistan’da terörizmle mücadele etmiş ve genel manada dünya polisliğine soyunmuştur. Böylece NATO’ya ihtiyacın devam ettiğini kendi üyelerine ve tüm dünyaya kanıtlamıştır. 

Bu yönüyle, geniş bir savunma forumuna dönüşen NATO, dünya barışı için bir istikrar unsuru olarak görülür olmuştur. NATO, hâlihazır şekliyle, savunma iş birliğini geliştiren, muhtemel tehditleri ve alınacak tedbirleri değerlendiren, Atlantik Diyaloğunu sürdüren, caydırıcılık vasfı yüksek bir uluslararası siyasi ve askerî bir örgüt olarak öne çıkmıştır. Aynı zamanda ittifak, bazı üyeleri (Fransa-Almanya ve Türkiye-Yunanistan) arasındaki tarihî ihtilafları bastıran ve aralarında diyalog kanallarının açık tutulmasına hizmet eden bir platform işlevi de görmüştür. Nihayetinde NATO, varlığı, yokluğundan çok daha lüzumlu ve faydalı görülen bir uluslararası kurum olmuştur.

NATO’nun devamlılığına ve dönüşüm geçiren bir teşkilat olarak varlığına temel teşkil eden noktalar üzerinde duracağım: 

1) Genel 

NATO; Avrupalılar açısından güvenlik sigortası işlevini yerine getirmeye devam etmesi ve Anglosakson dünyasının Avrupa işlerine müdâhil olabilmesine olanak tanıması yönüyle hâlen önemini korumaya devam etmektedir. 

Ortak tarih ve ortak kader birliğinin birbirine bağladığı müttefiklerin kurduğu NATO’nun dağılması, uluslararası sistemi olumsuz etkileyebilir ve mevcut dünya düzenini kaotik hâle getirebilir. Bu birlikteliğin bozulmasına yönelik üye ülkelerin görünür bir gayreti yoktur. Yakın dönemde de olması için ortada büyük bir ayrışma noktası bulunmamaktadır. Neorealist teorinin aksine ortada düşman olarak nitelendirilen SSCB ve Varşova Paktı bulunmamasına rağmen NATO varlığını sürdürmeye devam etmektedir. 2022 yılı içinde tekrar beliren Rus tehdidi, daha kuvvetli bir NATO yapılanmasına geçiş için uygun bir vesile olmuştur. 

2) Ulusal Politikalar açısından NATO 

1990 sonrası ortaya çıkan Yeni Dünya Düzeni’nde, temel dengeler zaman içerisinde oturmuştur. NATO stratejisi ve politikası ile ittifak üyelerinin kendi ulusal strateji ve politikaları örtüştüğü oranda, NATO’nun geleceğine yönelik içten bir dağılma dürtüsü söz konusu olmamıştır. Bu uyumun sağlanmasında, ulusal politik sistemlerin ve yurt içi siyasi çekişmelerin ittifaka yansımalarının olduğu dönemler söz konusu olabilmektedir. Bu kaçınılmazdır. Özellikle, belli başlı büyük ölçekli NATO üyesi ülkelerin, kendi siyasi perspektiflerine göre NATO’yu nasıl algıladıkları, her üye devletin ulusal siyasi liderlerinin gelecekte nasıl bir ittifak yapısını görmek istedikleri bağlamındaki tartışmalar, müttefikler arasındaki etkileşimler vb. NATO’nun geleceğini şekillendirmeye devam edecektir. 

Gelecekte nasıl bir NATO yapısının oluşacağı, başta ABD olmak üzere müttefiklerin teşkilat içindeki etki güçlerine, NATO’yu anlayış tarzlarına, millî hükûmetlerin uzun vadedeki uluslararası gelişmelere bakış açılarına, üye devletlerin farklılıklar arz edebilen ekonomi ve sanayi potansiyellerine, dünya politikasındaki aldıkları rollere ve diğer birtakım faktörlere tabidir.

Küçük Ölçekli Ülkeler Açısından NATO:

İttifak, küçük ülkelere (İzlanda, Portekiz, Belçika vb.) uluslararası ortam içinde sesini duyurabildikleri ve bir büyük bütünün olanaklarından yararlanabildikleri bir ortam sunmuştur. Yine bu ülkeler, NATO içindeki kararların “oydaşma” kuralı ile alınması prensibinden istifade ederek kendi ulusal çıkarlarına ters gelen bir ittifak politikasının gelişmesine izin vermeyecekleri bir veto gücüne sahip olmuşlardır. Ayrıca bu tür ülkeler, çok az bir askerî harcama yapmalarına rağmen güvenlik ve savunma ihtiyaçlarının NATO tarafından karşılanması fırsatını yakalamışlardır. Böylece sosyal ve ekonomik kalkınmaya dayalı bir refah siyasetini izleyebilmeleri mümkün olabilmiştir. 

Orta Ölçekli Ülkeler Açısından NATO: 

Orta ölçekli (Türkiye, İspanya, Polonya vb.) üyeler ise kendi başlarına bölgesel güç arayışında olmak yerine ittifak politikalarıyla uyumlu bir çerçeve çizmişlerdir. İttifakın sağladığı istikrar ortamında, komşularıyla çatışma riskinden mümkün olduğunca uzak kalabilmişlerdir. Bu sayede askerî harcamalarını kısabilme, daha sürdürülebilir siyasi, askerî ve ekonomi politikalarını izleme fırsatını yakalamışlardır. 

Büyük Ölçekli Ülkeler Açısından NATO: 

Başta ABD olmak üzere İngiltere, Fransa ve Almanya ise kendi küresel politikalarını, gerektiğinde ittifak politikaları ile örtüştürmüşlerdir. Böylece olabildiğince ittifakın desteğini arkalarına almak suretiyle kendi ulusal uygulamalarına meşruiyet kazandırma arayışı içinde olmuşlardır. Sözgelimi, “Amerikan öncelikleri” ile ittifak önceliklerinin örtüşmesi oranında, NATO politikasının ve stratejisinin, ABD politikaları ve izlediği stratejiler ile örtüşmesi mümkün olabilmiştir. İttifak içindeki büyük güçler arasındaki çıkar çatışmaları, örneğin 1956 Süveyş krizi benzeri ihtilaflarda, çoğunlukla NATO’nun lokomotifi ABD politikaları esas alınmıştır. Bununla birlikte ittifak içindeki görüş ayrılıkları, ittifak karar süreçlerine yansımış ve bazı durumlarda ittifak içi gruplaşmalara (örneğin 2003 yılında Türkiye’ye hava savunma füze sistemleri yerleştirilmesine yönelik Fransa, Almanya ve Belçika’nın ABD ile anlaşmazlığa düşmesi) neden olmuştur. 

3) Güç Dengesi 

“Güç dengesi, ‘tehdidin dengelenmesi’ görüşlerini merkeze alan Realizm teorisine göre, ittifaklar genel manada dış tehdide bir cevap niteliğinde kurulmuşlardır. Karşı tehdidin yakınlığı (algılaması) oranında ittifak üyeleri; tehdidi dengeleyecek imkân ve kabiliyetlere sahip olunmasını ve ittifakın güçlendirilmesini benimseme eğiliminde olmuşlardır. Öte yandan, eğer tehdit saldırganlığa dayalı politikasını terk ederse, bu tehdide karşı kurulan ittifaka ihtiyaç ortadan kalkmış olacaktır. Sonrasında, üyelerin ittifaka destek vermesi zorlaşacaktır. İttifak zamanla dağılacak ya da etkisini yitirebilecektir. 

NATO açısından bakıldığında Sovyet tehdidi ortadan kalkmasına rağmen beklenenin aksine NATO dağılmamış ve etkisini de yitirmemiştir. Bununla birlikte bazı dönemlerde ittifak daha kırılgan bir yapı sergilemiş, ittifak içi dayanışmanın azaldığına dair yorumlar artmıştır. NATO, küresel güvenlik odaklı bir örgüt yapısına geçmek suretiyle tekrar kendisine olan ihtiyacı perçinlemiştir. 11 Eylül benzeri olaylar ise ittifak üyeleri arasındaki birlik ve beraberliği artıran bir işlev görmüştür. Realist yaklaşımın öngördüğüne benzer şekilde, NATO üyeleri açısından tehdit algılaması büyüdükçe, ittifakın birlik ve beraberliği artmış, tersi durumda azalma eğilimi görülmüştür. Bu kapsamda NATO’nun sağladığı güç dengesi ortamında, ABD’nin küresel liderlik faaliyetleri, Avrupa Birliği’nin politikaları ve Atlantik ötesi ilişkiler kendi mecralarında yürütülmeye devam edilmektedir: 

ABD Liderliği Halihazırda, ABD tek kutuplu dünyada, dünya liderliğini elinde bulundurmaya devam etmektedir. Tüm denizlere egemen olan Birleşik Amerika, tarihte eşi görülmemiş bir hegemonik güç seviyesine ulaşmıştır. Kendisinden sonra gelen beş büyük gücün toplamından daha fazla savunmaya pay aktarabilmektedir. Güvenlik ve savunma boyutuyla, geleceğin savaş araç ve gereçlerini geliştirebilecek ileri teknoloji seviyesine sahiptir. Avrupa Birliği’nin veya 

Çin ile Rusya Federasyonu’nun, yakın bir dönemde ABD ile boy ölçüşebilecek bir askerî güç seviyesine ulaşması beklenmemektedir. 

Avrupa Birliği 

Avrupa Birliği üyesi ülkelerin refah ekonomisinden vazgeçmesi, askerî imkân ve kabiliyetlerini geliştirecek büyük çaplı yatırımlara yönelmesi hâlinde, AB’nin ABD desteği olmaksızın kendi ayakları üzerinde yükselen yeni bir kutup olarak ortaya çıkması olasılığı bulunmaktadır. Ancak dış politika ve or tak ekonomik çıkarlar bağlamında birlikte hareket eden Avrupa ülkelerinin, güvenlik ve savunma alanına yönelik arayışları henüz sonuç vermekten uzak gözükmektedir. Bu durumda, NATO’da ABD ile yan yana yürümek, AB ülkeleri için en optimum hareket tarzı olarak görülmektedir. Bu ülkelerin ayrı bir güç oluşumu yerine savunma harcamalarını artırmak suretiyle NATO’nun bütünleşik askerî yeteneklerinin artırılmasına katkı sunması olasılığı, özellikle 2022 yılındaki Rusya-Ukrayna Savaşı sonrasında daha da artmıştır. Almanya ve Polonya bunun ilk sinyallerini vermişlerdir. Macron, “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmiştir” noktasından Ukrayna’da Ruslara karşı savaşacak asker gönderme ve diğer Avrupa ülkelerinden gönderilecek askerlerden teşkil edilecek Avrupa Ordusuna komutanlık etme noktasına gelmiştir.

Atlantik ötesi ilişkiler 

Atlantik ötesi ilişkiler, ABD’nin Avrupa’nın savunmasını üstlenmesi, bunun karşılığında Avrupa pazarında ve Avrupa siyasetinde söz sahibi olabilmesini sağlayacak argümanlara ulaşabilmesi adına Soğuk Savaş sonrası dönemde de işlemeye devam edebilecektir. ABD liderliğinin her iki tarafa da bir maliyeti vardır. Atlantik ötesi ilişkiler açısından Batı çıkarlarının “ortak” paydası korunduğu müddetçe ve Avrupa kendi çıkarlarını koruyabilecek bir başka kutba dönüşmediği müddetçe, NATO, orta ve uzun vadede varlığını devam ettirecektir. 

4) Kurumsal Yapı

NATO, kurumsal yapısı itibarıyla, yaşayan bir organizmadır. Üç çeyrek asra yaklaşan kurumsal birikime sahiptir. Bu yapıdaki büyük bir uluslararası örgütün, akşamdan sabaha dağılması hâlinde, tekrar ihtiyaç olduğunda kurulması, yıllara mal olan bir süreci gerektirecektir. Sadece kurumsal mantık açısından bakıldığında bile yüksek maliyet gerektirmesi nedeniyle, mevcut NATO yapısının korunması eğilimi, üye devletler açısından gerekli görülmüştür. Bununla birlikte ittifak, yeni ihtiyaçlar doğrultusunda re-organizasyon süreçlerine tabi tutulmaktadır. 

NATO, varoluşunu besleyen, NATO var olsun diye çalışan uzmanlara sahiptir. 

NATO, Atlantik Havzası’ndaki birlikteliği koruyan bir yapıya sahiptir. Müttefiklerin ortak değerleri ve çıkarları, ortak bir ittifak paradigmasının oluşmasına ve kurumsal bir NATO’nun varlığının devam etmesine hizmet etmektedir. NATO ile iştigal eden yazarlar, basın mensupları, ittifak karargâhlarında çalışan uzmanlar NATO’nun varlığından nemalanmakta olduklarından, varoluşsal bir yaklaşım sergilemektedirler. Bu bürokratik yapı, siyasilere NATO'nun devamını sağlayacak gerekçeleri üretirler. 

NATO, bir statüko kurumudur. 

Batı yarımküresi, hâlihazırda mevcut küresel statükoyu, çıkarları gereği koruma eğilimine sahiptir. Uluslararası sistemi bozabilecek büyük değişimler istenmemektedir. Değişimi zorlayacak tehditlerin kontrol altında tutulabilmesi için uluslararası örgütlere ve forumlara olan ihtiyaç devam etmektedir. Statükonun korunması; Batı’yla birlikte dünyanın en geniş topraklara sahip devleti olan Rusya Federasyonu’nun ve devasa bir ekonomisi olan Çin’in de çıkarlarına hizmet etmektedir. Bu çıkara hizmet eden kurumların başında gelen NATO’nun statükonun yanında dünya barışını ve küresel istikrarı koruması, dünya polisi gibi görev yapması arzu edilmektedir. Küresel güvenlik ve istikrar büyük devletlerin çıkarınadır. 

NATO, bir savunma planlaması örgütüdür. 

NATO, savunma planlamalarının “gayri-millîleşmesine” yol açmıştır. Tüm müttefiklerin güvenlik politikalarını, savunma planlarını, kuvvet konuşlandırmalarını ve silah tedariklerini NATO’nun planlarına ve standartlarına göre yapmalarını, NATO sistemi âdeta dikte ettirmiştir. Ağırlıklı olarak Amerikan silah sanayinin yönelişleri, NATO içindeki çalışmalara da yansımıştır. Bu kap samda Soğuk Savaş sonrasında ittifak üyesi olmaya istekli ülkeler de NATO 

savunma planlaması mekanizmasına dâhil edilmişlerdir. Bu arada, NATO entegre savunma sisteminin bir parçası olan radarlar, bazı haberleşme ve iletişim sistemleri, erken uyarı sistemleri ile askerî istihbarat vasıtaları barış zamanında dahi NATO’ya raporlama faaliyetlerini sürdürmeye devam etmişlerdir. NATO’nun bütünleşmiş merkezî komuta kontrol yapısı, müttefik ülke askerlerinin ABD liderliğindeki uluslararası normlara ve standartlara göre eğitim almalarını gerektirmiştir. 

NATO bir savunma örgütüdür. 

NATO, bir savaşa girmek için değil, savaşı önlemek üzere kurulmuştur. NATO, tehdit olarak kabul ettiği ülkelere “saldırı” yapma hakkına sahip değildir. İttifak, ilk saldırının tehdit ülkeden gelmesini kabul etmiştir. Olası bir savaş öncesinde, saldırı inisiyatifini karşı tarafa bırakmıştır. 

Devletlerin sahip olduğu “önleyici saldırı veya vuruş” inisiyatifine, kuruluş kodları gereği NATO sahip değildir. Geçmişte Sovyetlerin 200.000 kişilik bir orduyla Çekoslovakya üzerine ikinci bir demir perdeyi indirmesine NATO seyirci kalmıştır. Bunun nedeni, öncelikle, Çekoslovakya, NATO üyesi olmadığı için saldırgana karşı tedbir alma sorumluluğu hissedilmemiştir. 24 Şubat 2022 tarihinde Rusya Federasyonu’nun uluslararası hukuka aykırı olarak NATO ile temas hâlindeki bağımsız bir ülke olan Ukrayna’ya saldırması da bu kapsamda görülmüştür. NATO, üye ülkelerin istihbarat verilerini ve ihbarlarını işleme tabi tutacak bir mekanizmaya sahiptir. Ancak saldırgana karşı ön alma hakkı olmayan NATO, krizlere erken müdâhil olamamaktadır. Bu durum, NATO’nun zaafı olarak görülmektedir.

Sonuç

Her şeye rağmen NATO’nun 100 yaşını görebileceğine inananlardanım. NATO’nun yerine koyabilecek ikinci bir örgüt henüz ufukta görülmüyor. Avrupa Birliği güvenlik paradigmasına uygun yeniden yapılanmaya gidebilecek dinamikleri yönetemiyor. Birleşmiş Milletler’in kurgusu NATO benzeri fonksiyonları yerine getirebilecek şekilde değildir. Mevcut dünya düzenini savunma ve krizlere olası müdahaleler bağlamında NATO’ya halen bir numaralı askerî-siyasî örgüt olarak dünyanın jandarması rolünü oynamaya devam ediyor, edeceği görülüyor.

Dr. Hüseyin Fazla
Dr. Hüseyin Fazla
Tüm Makaleler

  • 04.04.2024
  • Süre : 5 dk
  • 666 kez okundu

Google Ads