Avrupa Birliğinin Türk Devletleri Teşkilatı Üzerinden Türkistan Açılımı ve Kıbrıs Politikası
AB, Orta Asya ile ilişkilerini stratejik ortaklık düzeyine yükseltiyor. Ancak Türkiye gibi Orta Asya Türk Devletleri ile dil, din, tarih, kültür soy birliği olan ve AB ile adaylık müzakereleri yapan bir devlet bu stratejik ortaklıkta göz ardı ediliyor. Neden acaba?
Öz
Bu çalışma, Avrupa Birliği’nin (AB), tarihsel ve ekonomik (yeraltı ve yerüstü enerji kaynakları) olarak on yıllardır zemin kolladığı ve Avrupa Komşuluk İlişkileri üzerinden yürüttüğü politikalar ile Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) üye ülkeleri üzerinden tarihinde ilk üst düzey gerçekleşen 3-4 Nisan 2025 tarihli zirve toplantısını, TDT üyelerinin GKRK’nde açtıkları Büyükelçiliklerin ne ifade ettiğini irdelemeye çalışmaktadır.
Giriş
Daha önce 16 Aralık 2019’da kaleme aldığım, “Birbiriyle Çelişen / Çatışan Üç Avrupalı Güç ve Türkiye Politikaları” (1) isimli makalemde; AB’nin, merkez ülke Almanya siyasi lider olma eğilimindeki Fransa ve AB dışındaki İngiltere’nin üç ayrı coğrafyaya ilgi gösterdiklerini, ilgili oldukları Türkistan coğrafyasının yakın gelecekte AB politikaları üzerinden Türkiye’ye sorunlar doğurabileceğini belirtmiştim. Bu güçlerin, bu coğrafyalarda enerji ve hammadde temini odaklı politikalar ve projeler geliştirdikleri, bu coğrafya ve bölgelerde Türkiye ile çıkar çatışmalarına düştüklerini yazmıştım. Özellikle Türkistan’a olan ilgilerini ve bunun öncesinde Kafkasya coğrafyasına gösterdikleri ilgiden ve politikalarından bahsetmiştim.
Batılı devlet adamlarından iki temel konuyu çok iyi bilmeleri istenmektedir. Bunlardan birincisi felsefe; ikincisi jeopolitiktir. Bugün başta Irak, Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Kafkasya ve şimdilerde TDT üye ülkeleri üzerinden Türkistan’a yönelik AB’nin açılım politikalarının temelinde ekonomi ve enerji kaynakları yer almaktadır. Emperyal güçler ve siyasal karar alıcılar, yüzyılların devlet ülkülerini gerçekleştirmek, yayılmacı politikalarını devam ettirmek adına jeo-stratejik politikalar üretirken ve bunları da adeta gözümüzün içine baka baka sergilerlerken; bahsi geçen coğrafya/bölgelerde bizlerin bu oyunları bertaraf etmek gibi bir mecburiyetimiz vardır.
Avrupa Birliği’nin Enerji Sorunu
Bütün dünyada olduğu gibi AB’de de enerji tüketiminin her geçen yıl arttığını artma eğiliminin de devam edeceğini raporlar bildirmektedir. Bu bağlamda, dünya enerji tüketimindeki payı %16 olan AB, aynı zamanda dünyanın ikinci büyük enerji tüketicisi olmaya devam etmektedir. AB’nin, enerji tüketiminde petrol ürünleri %41’lik pay ile başı çekmektedir. Hali hazırdaki enerji politikalarının sürdürülmesi durumunda ise birliğin petrol ithalat oranlarının %90’a ulaşacağı uzmanlarca öngörülmektedir (2). AB’ni bu duruma getiren birçok etken bulunmaktadır. Bunların başında hızlı nüfus artışına bağlı olarak insan ihtiyaçlarının karşılanması, yeni iş imkânlarının oluşması, istihdamın ve ekonomik gelişmenin sağlanması amacıyla enerji kullanımı / tüketimi gelişmektedir. Ancak bir-çok AB ülkesinde nüfus artışı istenilen seviyede oluşmadığından, dünyadaki genel yükselişin aksine doğurganlık oranının düşüklüğü ve nüfus artışının düşüklüğü olan bu ülkelerde enerji tüketiminin artışı daha da bir önem arz etmektedir. Diğer bir etken; ev ve işyerlerinde kamu kurum ve kuruluşlarında bilgisayar, klima, elektrikli ve elektronik ev aletlerinin kullanımının yaygınlaşmasının bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir diğer önemli etken ise; üretimin makineleşmesi sonucu emek yoğun üretim tekniği yerine, teknoloji yoğun üretim yöntemlerinin tarımda, sanayide üretim sürecinin diğer alanlarında kullanılması ve bu kullanımın giderek artması sebepler arasında yer almaktadır.
Tüketilen/kullanılan enerji kaynakları içerisinde en çok tüketilen ürün petroldür. Petrol ve türevlerinin kullanımı ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. AB ülkelerinde önemli petrol üreticisi olan Danimarka, (İngiltere), Romanya’da petrol kullanımı, diğer AB ülkelerine nazaran toplam enerji tüketimi içerisinde önemli bir yere sahiptirler. Bazı AB üye ülkelerinin enerji kullanımın-da nükleer enerji önemli yer tutmaktadır. Fransa’da toplam birincil enerji tüketiminin %42’si, İsveç’te %35, Litvanya’da %26’sı, Bulgaristan ve Slovakya’da %24’ü, Belçika’da ise %21’i nükleer enerjiden karşılanmaktadır.
Doğalgaz tüketimi ise petrole oranla daha kritik seviyededir. AB doğal gaz üretiminin büyük bölümü Hollanda ve İngiltere tarafından gerçekleştirilmektedir. Top-lam tüketimin yaklaşık beşte ikisi AB içerisinden, geriye kalan miktar doğal gaz üreten ülkelerden karşılanmaktadır. AB toplam doğal gaz ithalatının, dünyada dört büyük doğal gaz üreticisi %42 ile Rusya Federasyon’u, %24’nü Norveç’ten, %18’ni Cezayir’den ve %5’ni Nijerya’dan temin etmektedir.
Avrupa Birliği Trans-Kafkasya ilişkileri
AB, Komşuluk Politikaları kapsamında 2004 yılında başlatmış olduğu Trans-Kafkasya ülkeleri ile ilişkileri daha çok enerji, enerji güvenliği, sınırlarına yakın bölgelerdeki çatışmaların önlenmesi ve ticaret yollarının geliştirilmesi-artırılması amacıyla bu bölgeye büyük önem vermiş, vermektedir. Petrol ve enerji kaynaklarının giderek kısırlaştığı bir dönemeçte, bölgedeki yeraltı zenginliği tüm dünyanın iştahını kabarttığı gibi AB’nin de çekim merkezine girmiştir. “Petrol ithalatının %45’ni Orta Doğu’dan, %21’ni Rusya Federasyonu’ndan; doğal gaz ithalatının %42’sini Rusya’dan gerçekleştiren AB, Ortadoğu’daki güvenlik eksikliğinden ve Rusya’nın enerji konusunda tek başına hâkimiyet kurmasından rahatsızdır. Bu bağlamda enerji aktarımı için yeni boru hatları projelerine sıcak bakmaktadır.”
Diğer yandan, Hazar enerji rezervleri, AB açısından Orta Doğu petrollerine olan bağımlılığı minimize edecektir. Bu durum doğal gaz fiyatlarının oluşumuna büyük etki yaratacaktır. Dolayısıyla petrol gelirleri, üretim gelirleri ve transit geçişlerden elde edilen ücretler gelir sağladıkça bölgedeki yeni kurulan devletlerin bağımsızlık ve refahları da desteklenmiş olacaktır. Petrol zenginlikleri ile güçlenecek olan yeni bağımsız devletler, Rusya’ya olan ekonomik ve askeri alanlardaki bağımlılıkları da minimize edilmiş olacağından; söz konusu devletlerin Rusya’ya olan bağımlılıkları da Batı lehine azaltacak ve Rusya’nın bölgede bir süper güç olması engellenecektir (3).
Avrupa Birliği, Orta Asya ve Kafkasya’yı ayırmadan bir bütün olarak bölgesel gelişimlerinde desteklerken, her iki bölgeye Batı ile bütünleşmiş projeler sunmuştur (4). Bu bağlamda TACIS ile bölgenin kalkınmasına ve demokratikleşmesine olumlu katkılar sağlayacak projelere destek vermiştir. Bölgenin gelişmesinin yanı sıra TACIS ve TRACECA çerçevesinde bölgede aktif olarak yer almaya başlayan AB, bu programların içsel dinamikleriyle bire bir örtüşmesi nedeniyle yeteri kadar başarı elde edememiştir. Ancak son gelişmelerin ışığında AB’nin topyekûn bir enerji rejimi politikası izlemek yerine; tıpkı Türkiye gibi, üretici ülkelerle yapacağı ikili anlaşmalar üzerinden petrol ve doğal gaz politikası izlemiştir.
Avrupa Birliği – Orta Asya Türk Devletleri Zirvesi
AB ve Orta Asya Türk devletleri ile olan ilişkilerin Avrupa Komşuluk ilişkileri üzerinden ekonomik olarak sürdürülmekteydi. Bilindiği üzere 3-4 Nisan 2025 tarihinde Özbekistan’ın Semerkant şehrinde düzenlenen AB– Orta Asya Ülkeleri (TDT) Zirvesi ilk üst düzey toplantı olma niteliği taşımaktadır. AB Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen, 10 milyar Avroluk (12 milyar Dolar) kaynağın beş Orta Asya ülkesine aktarılması hususunda mutabakata varıldığını, bu kaynağın bölgede sürdürülebilir ulaşım bağlantılarını güçlendirmek için kullanılacağını belirtmiştir. Zirve sonucunda yayınlanan, AB – Orta Asya ülkeleri Ortak bildirisinde, Von der Leyen’in açıklamalarına esas teşkil eden hususlar: Ulaşım bağlantılarının, ekonomik büyümenin ve bölgesel entegrasyonun temel itici gücü olarak görüldüğü vurgulanmış, Ocak 2024’te düzenlenmiş olan Küresel Geçit Yatırımcılar Forumu’nda Orta Asya için 10 milyar Avro’nun harekete geçirilmesinin, etkin bölgesel ulaşım koridorlarının, lojistik ağlarının, değer zincirlerinin ve pazarlara karşılıklı erişimi destekleyen etkili mekanizmaların geliştirilmesi yolunda kararlar alınmış olduğu vurgulanmıştır (5).
Ursula Von der Leyen’in açıklamalarında bazı detaylar çok önemlidir. Bunlardan ilki; AB’nin Orta Asya ile ilişkilerini stratejik ortaklık düzeyine yükselttiğini belirtmesi, ikincisi, Türkiye gibi Orta Asya Türk Devletleri ile dil, din, tarih, kültür soy birliği olan ve AB ile adaylık müzakereleri yapan devlet statüsünde bulunan Türkiye’nin böyle bir zirvede olmayışıdır. Türkiye’nin, bu zirvede olmaması veya davet edilmemesi AB açısından hem Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) üye ülkeleri üzerindeki Türkiye etkisini kırmak hem de birlik çıkarlarının önünün tıkanmamasının sağlamak amacı taşıdığı öne çıkmaktadır. Diğer bir gözden kaçırılan detay, “Orta Asya ve Güney Kafkasya ülkeleri arasındaki sınır geçişlerinin sorunsuz olması, Karadeniz’e ulaşım için gereklidir” cümlesinde Orta Koridor ’un geliştirilmesiyle, Orta Asya ülkelerinden Güney Kafkasya ülkelerine ve oradan da Karadeniz’e geçişin kolaylaşacağının vurgulanmasıdır. Orta Koridor ‘un ulaşım ve iletişim kanallarının merkezinde yer alan Türkiye’yi zirveye davet etmeyen AB, Türkiye’nin izni/oluru olmadan Karadeniz’e geçiş nasıl sağlanacak sorusunun yanıtlarını es geçmiş görünmektedir.
Zirve ortak bildirisinde en can alıcı konulardan biri de Kıbrıs konusudur. Kıbrıs konusu AB’nin uzun yıllardır yayımladığı Komisyon ve Türkiye AB ilerleme Raporlarında da yer almaktaydı. İşin garip yanı ise AB-Orta Asya Cumhuriyetleri Zirve’sinde de bu konunun yer almasıydı. Zirve bildirisinin dördüncü maddesi: “Aynı bağlamda, yukarıda belirtilen ilkelere, özellikle tüm devletlerin egemenlik ve toprak bütünlüğüne, tüm uluslararası ve bölgesel platformlar çerçevesinde saygı göstermeyi taahhüt eder ve bu ilkelere aykırı herhangi bir adım atmaktan kaçınacağımızı beyan ederiz. Aynı şekilde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 541 (1983) ve 550 (1984) sayılı kararlarına olan güçlü bağlılığımızı bir kez daha teyit ederiz. Bölgesel işbirliği tertiplerine katılımın, Avrupa Birliği-Orta Asya ilişkilerinin geliştirilmesi için gereken uluslararası ilkelere tam anlamıyla saygı duyulması gerektirdiğini vurgularız (6)” ifadesi yer almaktadır. "(BMGK) 541-(1983), 550-(1984) sayılı kararlarına olan güçlü bağlılığımızı bir kez daha teyit ederiz. Bölgesel işbirliği tertiplerine katılımın, AB-Orta Asya ilişkilerinin geliştirilmesi için gereken uluslararası ilkelere tam anlamıyla saygı duyulması gerektirdiğini vurgularız." ifadesinin anlamı: KKTC’nin, uluslararası toplum tarafından tanınmasının engellemesini ve GKRY’nin de ada üzerindeki tek meşru otorite olarak tanınmasını sağlamak yatmaktadır. Hatırlanacağı gibi GKRY liderinin, 8 Nisan 2025 tarihinde, Türkiye'ye, fırsattan istifade 'deniz yetki alanları anlaşması' yapma çağrısında bulunmuştu. Bu çağrı ve teklifin altında da Kıbrıs'ın tamamı adına "tek otorite" olduğunu göstermek ve Kıbrıs Türklerini devre dışı bırakarak tek otorite yaratma çabası yatmaktadır.
AB Orta Asya Devletleri Zirve sonrası yayınlanan bildirinin 4. Maddesinde, aynı zamanda TDT üye ülkelerinden Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın KKTC’nin kurulmasını kınayan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 541 ve 550 sayılı kararlarına bağlı kalacaklarını açıklamaları ve bu doğrultuda harekete geçerek Güney Lefkoşa’ya Büyükelçi atamaları oldu. Gerek Zirve sonuç bildirisi gerek TDT üye ülkelerin tutumu karşısında Türk Dış İşleri Bakanlığı’nın sessizliği karşısında Türk kamuoyu KKTC’nin, Türk devletlerine tanıtılması fikrinde Türkiye’nin ve TDT’nin etkisinin olmadığı görüşünü öne çıkarmıştır. Diğer yandan ise 2017’de Crans-Montana görüşmelerinin sonuçsuz kalması ardından “iki devletli çözüm” formülünü benimseyen Türk devlet anlayışının değiştiğini ve reel politik açısından daha da sorunlu hale geldiği düşüncesi hâkim olmuştur.
Sonuç yerine
Avrupa Birliği, artan enerji ihtiyacını karşılamak maksadıyla, enerji kaynaklarının olduğu coğrafyalara rotasını “Komşuluk Politikaları” kapsamında ve AB üye ülkelerin bölge ülkeleriyle oluşturduğu ikili ekonomik, siyasi ilişkilerini geliştirmek suretiyle çevirmiştir. AB, artan enerji-doğalgaz ihtiyacını ve hammadde eksikleri ile mineralleri tedarik etmek amacıyla yeni pazarlar peşindedir. Bu bağlamda genelde AB özelde de AB’nin lokomotif güçleri jeo-ekonomik hayat sahalarını Balkanlar ve Orta Doğu’dan Çin’e kadar uzatacak bir Projeksiyon peşine zorunlu geçiş yapmışlardır. Bu amaçlar doğrultusunda ilerlemeye çalışan AB politikaları bahsi geçen bölge/coğrafyalarda Türkiye ile çıkar çatışmasıyla karşı karşıyadır. Bu alanlar Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu, Karadeniz, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ı öne çıkarmaktadır. 1980’lerin başından itibaren AB’nin Kıbrıs politikası, Türkiye ile olan ilişkilerinde sürekli Kıbrıs Sorunu olarak karşısına konmuştur. Ne yazık ki, uluslararası hukuka aykırı olarak AB’ye üye yapılan Kıbrıslı Rum, Türkistan’da karşımıza çıktı.
AB, Türkiye’nin üyelik müzakere sürecinde de Rumların çıkarlarına göre hareket etmiştir. AB’nin, gerek üyelik gerekse komşuluk politikaları üzerinden birliği bir tehdit aracı olarak kullanmasının da gözden kaçmaması gerekmektedir. Asıl; AB denilen yapının bir üye devletin çıkarlarına alet edilmiş olmasına ses yükseltmeli ve 2004 referandumu sonrası atacağı adımlarda “Kıbrıs Türkü’nün zararına olacak bir adım atmayacağını tüm dünyaya duyurduğunu” unutmamalıyız. Türkiye, başka ülkelerin veya ittifakların Türkistan’a ilişkin projeksiyonları gelişirken ilgisini başka yerlere vermiş durumda gözükmektedir. Doğu Akdeniz özelinde özellikle GKRK ve Yunanistan üzerinden yürütülen Türk Devletleri Teşkilatı üye ülkelerin GKRK’de konsolosluk açmalarının ardında da AB’nin, TDT özelinde Türkiye’nin etkisini devre dışı çıkarma girişimlerini görmekteyiz. Dolayısıyla Avrasya’da jeopolitik kırılma noktalarının giderek sıklaştığı bir döneme girmiş bulunuyoruz.
Dipnotlar
(1) Kalaycı, Ömer, Birbiriyle Çelişen-Çatışan Üç Avrupalı Güç ve Türkiye Politikaları, https://kalayciomer.wordpress.com/2019.12.19/birbiriyle-celisen-catisan-uc-avrupali-guc-ve-turkiye-iliskileri/ , 16 Aralık 2019.
(2) Ömer Kalaycı, Kafkasya Jeopolitiğinin Avrupa Birliği için Önemi: AB’nin Kafkasya Politikaları Bağlamında Türkistan Açılımları, Ekim 2020.
(3) Ariel Cohen, Yeni Büyük Oyun, Avrasya’da Boru Hattı Siyaseti, 1996, s. 3.
(4) Bilgin, Mert, Avrasya Enerji Savaşları, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2005, s. 81.
(5) “Joint Declaration Following the First European Union-Central Asia Summit,” European Commission, 4 Nisan 2025, https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/fr/statement_25_980.
(6) Joint Declaration following the First European Union-Central Asia Summit, European Commission, 4 Nisan 2025, https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/fr/statement_25_980.