ABD-GKRY İşbirliği ve Ulusal Çıkarlarımız
Son gelişmelere bakıldığında; Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasındaki diyalog belirli bir süreçten sonra evrimleşmiş ve siyasi, ekonomik ve askeri alanda tam anlamıyla bir iş birliğine dönüşmüş olduğu görülecektir.
Son aylarda Türkiye’nin ve bölgenin gündemini meşgul eden dış politika meselelerinden biri hiç şüphesiz Suriye’deki rejim değişimi. 61 yıllık Baas Rejimi’nin çökmesi ve Hey'etu Tahrîri'ş-Şâm’ın iktidara gelmesi, bölgede yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyor. Bu durum doğal olarak da Türkiye’nin dış politikaya dair gündeminde önemli bir yer tutuyor. Öte yandan kamuoyunda beklendiği kadar yer bulamayan ancak ilerleyen süreçte Türkiye’nin önemli dış politika gündemlerinden biri olması beklenen başka bir gelişme Kıbrıs ilişkin olarak yaşanıyor.
Son gelişmelere bakıldığında; Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasındaki diyalog belirli bir süreçten sonra evrimleşmiş ve siyasi, ekonomik ve askeri alanda tam anlamıyla bir iş birliğine dönüşmüş olduğu görülecektir.
Sürecin Panoraması:
17 Haziran 2024 tarihinde ABD’nin başkenti Washington DC’de, Biden döneminde ABD Dışişleri Bakanı olan Anthony Blinken ile GKRY Dışişleri Bakanı Konstantinos Kombos bir görüşme gerçekleştirdi. Blinken; “stratejik bir diyalog başlangıcı” olarak nitelendirilen bu görüşmenin ardından basına açıklamalarda bulunan Blinken, “Bence bu, pek çok farklı alanda birlikte hareket eden ülkelerimiz arasındaki ilişkinin güçlendiğinin, derinleştiğinin ve genişlediğinin çok güçlü bir kanıtı” ifadelerine yer verirken, GKRY’nin bulunduğu bölgede önemli bir aktör haline geldiğini ve bu nedenle ABD’nin GKRY ile olan ilişkilere büyük önem verdiğini söyledi. GKRY Dışişleri Bakanı Kombos ise konuyu Kıbrıs meselesine getirerek, “Kıbrıs, ABD için güvenilir, öngörülebilir bir ortaktır. Bu çok karmaşık bir bölgede Kıbrıs meselesinin çözümünde ABD’nin mesajı açıktır. Kıbrıs'ın Türkiye tarafından 50 yıldır işgal altında tutulması karşısında ABD’nin desteğine güveniyoruz” ifadelerini kullanarak, ABD ile olan iş birliklerinin arka planındaki nedenlerden biri olarak açıkça Türkiye’yi ve KKTC’nin varlığını gerekçe gösterdi. [1]
GKRY Dışişleri Bakanı Kombos ile Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Washington D.C, 17.06.2024. (Görsel Kaynak: ABD Lefkoşa Büyükelçiliği)
Görüşmenin ana başlıklarına ve görüşmeden çıkan neticelere bakıldığında, görüşme siyasi ve ekonomik meselelerin (yatırımlar ve vize serbestisi) yanı sıra askeri meseleler bakımından da ABD’nin GKRY ile iş birliği yaptığını gösteriyor. Görüşmeden çıkan neticelere göre; Güney Kıbrıs’ın Tatlısu Köyü civarında ABD’nin eliyle askeri helikopter üssü kurulması ve yine ABD’nin adaya özel birlik konuşlandırma kararı alması gibi hususlar bu askeri iş birliğinin ikincil adımları olarak öne çıkıyor. Bu kararları, “ikinci adımlar” olarak nitelendirmemizin sebebi ise, esasında ilk ciddi adımın çok daha önceleri, Donald Trump’ın birinci başkanlık döneminde atılmış olmasından kaynaklanıyor.
Türkiye’nin 1974’te gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekatı’ndan bu yana, ABD’nin GKRY’ye silah satmama konusunda izlediği politika, 2019 yılında ilk defa değişikliğe uğradı. Beyaz Saray, GKRY’ye eğer Rus savaş gemilerinin GKRY limanlarını kullanma uygulamasına son verirse ve kara para aklama ile mücadelede yasal düzenlemeler yaparsa, silah ihracatına yönelik kısıtlamaları kaldırabileceğinin mesajını vermişti. 2020 yılında ise, 46 yıl sonra ilk defa ABD, GKRY’ye yönelik silah ambargosunu bir yıllığına askıya aldığını açıkladı. Joe Biden’ın başkanlığı döneminde ise, bu uygulamanın kapsamı daha da genişletilerek, 2023 mali yılı için ABD’nin GKRY’ye yönelik her türlü silah satış kısıtlamasının kaldırıldığı duyuruldu [2].
10 Eylül 2024 tarihinde ise ABD Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklama ile ABD ile GKRY’nin 2024-2029 yıllarını kapsayan İkili Savunma İş birliği Yol Haritası’nda anlaşmaya vardıklarını duyurdu. Açıklamada; ABD ile GKRY’nin yapacağı iş birliğinin bölge barışı, insani krizlere yanıt verme ve her iki ülkenin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını koruma açısından büyük bir fırsat olduğu vurgulandı [4].
Bu gelişmelerin ardından ise Ocak 2025’te Biden yönetimi giderayak GKRY’nin ABD’nin üç savunma programına dahil edildiğini duyurdu. Bu çerçevede FMS (Foreign Military Sales) programı ile, ABD’nin GKRY’yi hem silah ve ekipman bakımından hem de askeri eğitim bakımından asiste etmesinin kapısı aralanırken, EDA (Excess Defense Articles) programı ile ise, ABD’nin elinde bulunan fazla silah ve ekipmanları GKRY’e tedarik edebilmesinin önü açıldı. [5]
ABD’nin Kıbrıs Karnesine Tekrardan Bakmak:
Kıbrıs meselesinin tarihçesine bakıldığında göze çarpan ilk olgulardan biri özellikle ABD’nin mesele hakkındaki takındığı tavrın, diğer uluslararası meselelerde de olduğu gibi konjonktüre bakılarak alınan pragmatik kararlar tarafından şekillendirildiğidir. Kıbrıs meselesi tarihi boyunca ABD, NATO’nun bölgedeki iki müttefiki olan Türkiye ile Yunanistan’ın Kıbrıs meselesi üzerinden sıcak bir çatışmaya girmesine, SSCB’nin NATO üyesi ülkeler arasında doğacak bir çatışmadan yararlanması ihtimalinden dolayı sıcak bakmamış, bu noktada 1964 Johnson Mektubu örneğinde olduğu üzere kimi zaman açık bir tehditle kimi zaman ise tarafları yatıştırıcı karşılıklı tavizler verdirme yoluyla çatışmayı önlemeye çalışmıştır.
Bu noktada ABD’nin genel politikası, Kıbrıs’ta 1963’ten sonra devlet aygıtını tamamıyla ele geçiren Kıbrıs Rum liderliğine mümkün olduğunca ters düşmeyen, onu adanın tek yasal otoritesi olarak gören ve Kıbrıs Türk liderliği ve toplumunun varlığını göz ardı eden bir politika izledi. Öyle ki, 15 Temmuz 1974’te Yunanistan’daki cuntanın desteğiyle Kıbrıs’ta gerçekleştirilen Enosisçi Darbe’ye karşı, Türkiye Cumhuriyeti’nin garanti antlaşmalarından doğan müdahale hakkını kullanmaması için özel bir çaba sarf etti. Ancak, harekât hem ABD’deki siyasi karışıklıklar hem de Türkiye’nin kararlı tutumu sonucunda gerçekleştirilince, bu sefer ABD, harekatın ikinci aşamaya geçmesini engellemeye çalıştı. Ancak Cenevre Görüşmeleri başarısızlıkla neticelenince, Türkiye harekatın ikinci aşamasını gerçekleştirdi ve bu günkü sınırlar şekillenmiş oldu [6].
ABD’nin 1974’ten sonraki Kıbrıs politikası, geçmişe çok büyük bir farklılık göstermedi. Harekatın hemen ardından uygulanmaya başlanan ambargolarla, Türkiye, askeri ve mali anlamda ciddi yaptırımlara uğratıldı. Kıbrıs Türk tarafı ile Kıbrıs Rum tarafı arasında 1977-1979 yılları arasında süren Doruk Görüşmelerinden somut bir netice çıkmaması ve Kıbrıslı Türklerin izolasyon ve ambargo politikalarına maruz bırakılarak, sürüncemede bırakılan federasyon üzerine müzakerelere tekrardan zorlanması sonucunda 15 Kasım 1983 tarihinde Kıbrıs Türk halkı kendi kaderini tayin hakkı kullanarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan ettiğinde, ABD öncülüğünde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından 541 sayılı karar ile KKTC’nin tanınmayacağı belirtildi ve 550 sayılı karar ile de KKTC’nin bulunduğu topraklar, “Türkiye tarafından işgal edilmiş bölge” olarak tanımlandı. ABD, adadaki tek yasal muhatap olarak GKRY’yi görmeye devam etti ve Kıbrıs meselesini birçok konuda Türkiye karşısında bir “koz” olarak kullandı.
Bu noktada ABD’nin Kıbrıs meselesine bakışını ve bu meseleyi Türkiye’ye karşı bir “silah” olarak kullanmasını gösteren en iyi örneklerden biri, 1999’da Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit ile Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi ile yaptığı görüşmede yaşandı. Dönemin Delaware Senatörü Joe Biden, Ecevit ve Cem’le yapılan görüşme esnasında Türk heyetine “Siz ABD'ye muhtaçsınız ancak ABD'nin Türkiye'ye ihtiyacı yok. Kredi ihtiyacınızın da olduğunu biliyorum. Kıbrıs sorununu çözün, istenenleri yerine getirin, size yardımcı olalım. Aksi takdirde hiçbir yere varamazsınız’’ ifadelerini kullanarak, ABD’nin Türkiye’ye yardım noktasında Kıbrıs’ta taviz istediğini açıkça söylemesi, o dönem gerginliğe yol açmış, dönemin Dışişleri Bakanı Cem, bu çıkışa karşılık ‘Hiçbir yere varamazsak varamayız. Biz buraya kimseye avuç açmaya gelmedik. Taviz verelim bir şey koparalım peşinde değiliz. ABD ve Türkiye iki yakın müttefiktir. Ancak hassasiyetimiz olan konuları maksatlı olarak başka yönlere çekmek kabul edilemez. Şunu iyi bilin ki senatör, Kıbrıs'ta iki ayrı devlet vardır. Hiçbir dış baskı bizim sesimizi ve görüşümüzü değiştiremez. Kıbrıs meselesi 1974'te sona ermiştir, akan kan durmuştur.’’ ifadelerini kullanırken, Ecevit ise, Biden’a ‘Kıbrıs meselesi 1974'te bitmiştir. Bunu son kez söylüyorum. Bilmem anlatabildim mi’’ demişti [7].
Olay hakkında Milliyet Gazetesi’nin 3 Ekim 1999 tarihli sayısında yayımlanan haber.
Biden’ın yıllar sonra ABD Başkanı olarak gösterdiği performans da 1999’daki söyleminden farklı olmadı. Seçim beyannamesinde dahi Kıbrıs’ta federasyon sözü veren Biden, Türkiye ve KKTC aleyhine adımlar atmaya devam etti.
Türkiye ve KKTC’yi Bekleyen Tehlike:
Bugün, ABD ile GKRY arasındaki iş birliği antlaşmalarını analiz ederken, nesnel koşulları ve bölge dinamiklerini göz önünde tutmak büyük önem taşımaktadır. ABD, Kıbrıs adasının Doğu Akdeniz’deki stratejik konumunun Doğu Akdeniz’de ve daha da geniş çaplı olarak bölgede hakimiyet kurma açısından büyük bir öneme sahip olduğunu bilmektedir. Bu bakımdan daha önce Rusya Federasyonu ile iyi ilişkileri olan GKRY’yi Rusya ile olan iyi ilişkilerden koparacak ve kendi yanına çekecek bir formül olarak, siyasi, mali ve askeri anlamda hiç olmadığı kadar GKRY’yi destekleme seçeneğini makul bir strateji olarak görmektedir. Bu sayede, GKRY’ye sağladığı imkanlarla, GKRY’nin bulunduğu Kıbrıs adasının jeo-stratejik konumundan faydalanmayı ve Doğu Akdeniz’de önemli bir “üs” elde etmeyi hedeflemektedir. Bu noktada GKRY Dışişleri Bakanı Kombos’un Blinken’le görüşmesinden sonra basına verdiği beyanatında ifade ettiği; ““Gerçekçi olmalıyız. Günün sonunda, ABD’ye bir şey sunuyoruz. Bu da bölgedeki stratejik varlığımızdır.” [5] sözleri bu durumun yalın bir ifadesidir.
Bu noktada ABD’nin Türkiye’yle olan ilişkilerine de değinecek olursak, Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin daha farklı bir zemine kaymış olmasından rahatsızlık duyan ABD için, GKRY’ye destek hamlesi, bir “el güçlendirme” girişimi olarak tanımlanabilir. Her ne kadar ABD, bu hamleyle Türkiye ile olan ilişkilerde köprüleri atmayı değil, elindeki alternatifleri arttırmaya yönelik bir politika seyretmekte ise de, bu hamlenin Türkiye’nin hem Kıbrıs’ta hem de geniş anlamda Doğu Akdeniz’deki ulusal çıkarlarına karşı ciddi bir tehdit olduğu ortadadır.
Özellikle son yıllarda bölgede Münhasır Ekonomik Bölge hususu hakkında yaşanan gerginliklerde GKRY’nin Türk tarafının parsellerini ihlal eden girişimleri ve Türk parselleri üzerindeki alanlarda arama yapılması için uluslararası şirketlere ruhsat vermesi ve bu yolla da Türk tarafının egemenlik haklarını ihlal etmesi, ABD’nin siyasi, mali ve askeri yardımlarıyla daha da artma ihtimali taşımaktadır.
Öte yandan, GKRY’nin silahlandırılması, KKTC’nin varlığına karşı, Rum tarafını daha da güçlendirmeye yönelik bir hamle olarak ele alınmalıdır. Bu noktada KKTC’nin varlığı ve egemenliği için bu gelişmelerin oldukça tehdit edici olduğu ortadadır.
S-300 Krizi’ni Hatırlamak:
ABD-GKRY arasındaki askeri iş birliğinin, Türkiye ve KKTC nezdinde yaratabileceği olası tehlikeler karşısında Türk tarafının izlemesi gereken strateji temelde etkin bir caydırıcılık örneği sergilemektir. Esasında GKRY’nin askeri anlamda silahlanma sürecinin ABD ile son yıllarda kurulan ilişkilerle başlamadığını hatırlamak bu noktada S-300 Krizi örneğine bakmak fikir verici mahiyette olabilir.
Hatırlanacağı üzere, GKRY tarafından 1997 yılında Rusya Federasyonu’ndan S-300 Füze Sistemi satın alınmış, bu sistemin Trodos Dağları’na kurulması planlanmıştı. Füzelerin menzili, Türkiye ve KKTC hava sahalarını hedef alabilecek düzeydeydi. Dönemin GKRY lideri Glakfos Klerides, bu füze sisteminin kurulmasının “Türkiye’nin olası saldırılarına karşı bir önlem” olduğunu söylüyor, öte yandan sistemin kurulmasının ancak ve ancak Kıbrıs’ta federasyon inşası konusunu müzakerelere başlanması halinde düşünülebileceğini söylüyordu.
Ancak gerek Türkiye, gerekse KKTC, GKRY’nin bu girişimine karşı sert tepki gösterdi. Türkiye, resmi ağızdan, füzelerin GKRY’e konuşlandırılması halinde Türkiye’nin füze sistemlerini vuracağını açıkça duyurdu ve Yunanistan’ı süreci provoke etmekle suçladı. Bu gelişmelerin ardından, Yunanistan Hükümeti ve batılı devletler de sürece dahil olarak S-300’lerin Güney Kıbrıs’a konuşlandırılması halinde Türkiye’nin gerçekten de füze sistemlerini vurma ihtimali bulunduğunu hatta küçük çaplı bir askeri harekata girişebileceğini söyleyerek, Klerides yönetimini bu fikirden vazgeçirmeye çalıştılar.
Dönemin Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis, GKRY lideri Glafkos Klerides ile yaptığı görüşmede, Türkiye’nin füze sistemlerinin Güney Kıbrıs’a yerleştirmemekte kararlı olduğunu, bu hareketin Türkiye’yi provoke etmek ve yeni bir savaşa yol açmakla neticelenebileceğini belirterek, soruna çözüm olarak S-300’lerin Kıbrıs’a değil, Yunanistan’ın Girit Adası’na yerleştirilmesini önerdi. Tansiyonu yüksek geçen ve zaman zaman Klerides’in 1967’de ve 1974’te yaşananları hatırlatarak “Yunanistan’ın Kıbrıs’ı daha önce yalnız bıraktığını” açıkça söylemesiyle ele gerginleşen görüşmeden sonra Klerides yönetimi hem Türkiye’den hem Yunanistan’dan hem de uluslararası kamuoyundan gelen baskılara dayanamayarak 1998 yılında, S-300’leri Yunanistan’a vermeyi kabul etmek durumunda kaldı ve S-300 sistemleri Girit’e yerleştirildi [8].
Bugün halen Kıbrıs Rum kamuoyunda, “parasını Güney Kıbrıs’ın verdiği ancak Yunanistan’ın el koyduğu silahlar” olarak anılan S-300 sisteminin Güney Kıbrıs’a konuşlandırılması bu şekilde engellenmiş oldu.
Sonuç ve Değerlendirme:
ABD ile GKRY arasındaki siyasi, ekonomik ve askeri iş birliğinin başka bir noktaya evrilmesi ve iki tarafın varmış olduğu mutabakat açıkça Türkiye ve KKTC’nin bölgedeki varlık ve egemenliklerine zarar vermeye yönelik bir adım olarak ele alınmalı ve asla göz ardı edilmemelidir.
Bir süredir Yunanistan’ı çeşitli yollarla silahlandırdığı bilinen ABD’nin, GKRY’ye yönelik politikaları aslında bütünsel bir politikanın parçaları olup, bölgede hem Türkiye’yi hem de KKTC’yi çerçeveleme amacı gütmektedir.
Bu noktada Türkiye ve KKTC’nin yapması gereken, bu süreci yakından takip etmek ve bunun yanı sıra, ABD-GKRY arasındaki iş birliğinin ilerlemesinin önüne geçecek kararlı ve caydırıcı adımlar atmaktır. Türkiye bir NATO üyesi bir ülke olarak, ABD’nin NATO üyesi olmayan ve Türkiye tarafından tanınmayan bir ülkeye yönelik bu gibi yardımlarına karşı gerekli diplomatik girişimlerde bulunmalı, Türkiye’nin bölgede görmezden gelinebilecek ve sıkıştırılabilecek bir aktör olmadığını göstermek durumundadır.
Bu ise, ancak ve ancak ulusal çıkarları önceleyen, gündelik değil, uzun vadeli planlarla şekillenen, var olan nesnel koşulları iyi okuyan bir dış politika anlayışı benimsemekle ve bu anlayış çerçevesinde politikalar geliştirmekle mümkündür.
Bugün her ne kadar, ABD’de Trump’ın başkanlığa gelişini, Biden döneminden sonra Türkiye için “iyi bir fırsat” olarak gören kesimler var olsa da, gerçekte GKRY ile ABD’nin yakınlaşmasında Trump’ın birinci döneminde atılan adımların da oldukça etkili olduğu ve ABD’nin bu noktada kendi açısından hem Trump hem de Biden döneminde aynı doğrultuda bir politika seyrettiği hatırdan çıkarılmamalıdır. Türkiye ve KKTC’nin bölgedeki çıkarları ve geleceği, ABD’nin yeni başkanı ve yönetiminin “iyi veya kötü niyeti”ne bırakılmayacak kadar hassas ve önemlidir.
KAYNAKÇA:
“ABD ve Güney Kıbrıs stratejik diyalog başlatıyor”. Voice of America Türkçe. ABD ve Güney Kıbrıs stratejik diyalog başlatıyor, 17.06.2024.
“ABD Kıbrıs’a yönelik silah ambargosunu bir kez daha bir yıllığına kaldırdı”. BBC News Türkçe. ABD Kıbrıs’a yönelik silah ambargosunu bir kez daha bir yıllığına kaldırdı - BBC News Türkçe, 17.09.2022.
Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı’nın 10.10.2024 tarihli Açıklaması. Joint Statement by the United States of America and the Republic of Cyprus on the Signing of a Defense Cooperation Roadmap for 2024-2029 > U.S. Department of Defense > Release
“Cyprus says US decree on security affirms island's stabilizing role in region”.Cyprus says US decree on security affirms island's stabilizing role in region. Voice of America. 16.01.2025.
Birand, M.A.(1990). Diyet. İstanbul: Milliyet Yayınları. 2.Baskı.
“Senatör, Yunan lobisi militanı”, Milliyet Gazetesi. Senatör, Yunan lobisi militanı - Son Dakika Haberleri Milliyet, 03.10.1999.
“Rum Dışişleri Bakanı Kombos, ABD temasları çerçevesinde Blinken’le görüştü… GKRY ve ABD arasında vize muafiyeti antlaşması imzalanıyor”, Kıbrıs Gazetesi, Rum Dışişleri Bakanı Kombos, ABD temasları çerçevesinde Blinken’le görüştü... GKRY ve ABD arasında vize muafiyeti antlaşması imzalanıyor - Kıbrıs Gazetesi - Kıbrıs Haber, KKTC Son Dakika ve Gündem Haberleri, 18.06.2024.
Birbari, N. (2019). S-400’leri Beklerken: S-300 Krizi Neydi? Nasıl Sonuçlandı? Diken. S-400’leri beklerken: S-300 krizi neydi, nasıl sonuçlandı? - Diken