Rusya-Ukrayna Savaşı, Türkiye, Karadeniz ve Boğazlar Sözleşmesinin Önemi
Boğazlar Sözleşmesinde herhangi bir düzenlemenin yapılması için kıyıdaş ülkelerden birinden talep gelmesi ve değişikliğin Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler tarafından onaylanması gerekmektedir. Bu talep er ya da geç gelecektir.
Rusya’nın Ukrayna savaşının gidişatı hakkında ve başarılı mı, başarısız mı olduğu konusunda özellikle yabancı basında birçok düşünce kuruluşu mücadelenin her bir bileşeni tek tek irdeleyerek analizlerini dünya kamuoyunun önüne sermişlerdir. Yapılan analiz ve değerlendirmelerin çoğunlukla neo-con eğilimli olduğu açıktır. Amacımız bu mücadelenin bizce ihmal edilmiş ve gelişen olayları Türkiye açısından tahlil ederek okuyucu ve karar vericiler için farklı bir bakış açısını ortaya koymaktır.
Her harekatın bir askeri bir de bu Askeri Hedef ile uyumlu politik (Siyasi) hedefi bulunur. Asıl amaç siyasi hedeftir. Rusya’nın askeri hedefi acaba Ukrayna’nın tümünü işgal etmek ve/veya Ukrayna ordusunu teslim almak mıdır? Yoksa icra ettiği askeri harekatla politik Hedefi kuvvetle muhtemel, Rus Milli çıkarları doğrultusunda uluslararası hukuka uygun, daha sonra bağımsızlıklarını ilan edip Bağımsız Devletler Topluluğuna katılabilecek Karadeniz’e kıyısı olan şimdilik Özerk Bölgeler yaratmak mıdır? Unutmamak gerekir ki politik Hedef gerçekleşmişse asıl amaç gerçekleşmiştir. Elbette Rusya’nın Askeri ve Politik Hedeflerinin neler olduğunu bilmemiz mümkün değildir.
Karadeniz havzası, Karadeniz’e kıyısı bulunan ülkelerin Münhasır Ekonomik Bölgelerinde bulunan (Rusya’nın operasyona başlamadan önce ve sonrası Harita 1 ve Harita 2 gösterilmiştir) gerek yeraltı zenginliklerinin çıkarılıp dünya pazarlarına arz edilmesi gerek Hazar havzasının enerji kaynaklarının gerek yükselen uzak doğu ekonomisinin dünya pazarına açılması, gerekse Rusya’nın (elbette Türkiye’nin de) güvenliği bakımından jeostratejik olarak önemli bir yerdir. Karadeniz ikinci dünya savaşı esnasında ve sonrasında her hangi bir çatışmaya sahne olmamıştır. Bunun nedeninin de Montrö Boğazlar Sözleşmesi olduğunun altını çizerek söylemek gerekir. Bu yönüyle Karadeniz bir barış denizi ismini hak etmektedir. Ancak son yıllarda ortaya çıkan bazı gelişmeler Karadeniz’in havasını puslandırmaya başlamıştır.
HARİTA 1
HARİTA 2
SSCB’nin dağılmasından sonra AB şemsiyesi altına girip ekonomik ve siyasi hayatlarını batılı örneklerine yakınlaştıran, Sovyetler Birliğinden bağımsızlıklarının kazanmış ülkeler için NATO bir genişleme süreci başlatmıştır. İlk olarak 1999 yılında Çekya, Macaristan ve Polonya, 2004 yılında Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya, Slovenya, daha sonra sırasıyla, 2009 Arnavutluk, Hırvatistan, 2017 Karadağ, 2020 Makedonya, 2023 Finlandiya, 2024 tarihlerinde İsveç üyeliğe alınmıştır.
Genişleme sürecine dikkatle bakıldığında ABD’nin Jimmy Carter döneminden itibaren komünizme karşı çevreleme politikası çerçevesinde uygulamaya koyduğu Yeşil Kuşak teorisini andırmaktadır (Harita 3).
HARİTA 3
HARITA 4
Rusya-Ukrayna savaşının başlangıcı ile ilgili olarak önce şunu ortaya koymak gerekmektedir; NATO’nun genişleme süreci devam ederken 2008 yılında ‘’Ukrayna ve Gürcistan’a üyelik taahhüdü vermesi’’, sonucu Ukrayna savaşına kadar uzanan bir Rus karşı harekâtını başlatmıştır. Kısaca Rusya için bugünkü Ukrayna savaşının hazırlıkları NATO’nun genişleme süreci ile başlamış (1999 yılından önce) ve 2008 yılında Ukrayna ve Gürcistan’a verilen taahhüt ile fitili ateşlenmiştir.
Ukrayna ve Gürcistan’a 2008 Temmuz ayında üyelik taahhüdü verilmesinden hemen sonra Rusya yapacağı karşı harekâtı safhalara ayırıp ilk olarak 2008 yılında Gürcistan ile harekete geçmiştir. Rusya-Gürcistan Savaşı, Ağustos 2008 tarihinde Güney Osetya-Rusya-Gürcistan arasında ortaya çıkan gerilim ve bu gerilime son olarak Abhazya'nın katılımı ile başlamıştır.
Savaş sonunda, Gürcistan, Güney Osetya ve Abhazya'daki kısıtlı olan kontrolünü de yitirip savaşı kaybetmiştir. Rusya, tek yanlı olarak bağımsızlıklarını ilan eden Abhazya ve Güney Osetya'yı tanıdığını açıklamış ve Gürcistan topraklarında Acaristan/Acara Özerk Cumhuriyeti ile birlikte ikisinin (Abhazya ve Acaristan) Karadeniz’e kıyısı bulunan üç de facto ülke ortaya çıkmıştır (Harita 4). Gürcistan ise Rusya'yla tüm diplomatik ilişkilerini kesmiş ve Bağımsız Devletler Topluluğu’ndan (BDT) ayrılmıştır.
Rusya’nın bir sonraki hamlesi Kırım’ın 18 Mart 2014 tarihinde ilhak ederek Ukrayna’dan koparılması ve Rus yanlısı bir yönetim ile kendisine bağlı özerk bölge oluşturması ile devam etmiştir. Ukrayna iktidarında Rus etkisi ile çıkan karışıklıkla iktidarı ele geçiren Rus yanlısı devlet başkanı Viktor Yanukoviç’in, Kırım’da ortaya çıkan gerginlik nedeniyle Rusya’dan bölgeye asker talep etmesiyle uluslararası hukuka uygun olarak başlayan süreç, Kırım’ın ilhakı ile sonuçlanmıştır. İlhaktan sonra Kırım yarımadasında Kırım Cumhuriyeti ve Federal Sivastopol şehri olmak üzere iki federal yapı ortaya çıkmıştır.
Bu federal yapılar 2016’ya kadar yine Karadeniz’e kıyısı olan Kırım Federal Bölgesini oluşturmuş ve 28 Temmuz 2016 tarihinde Rusya Federasyonu’nun Güney Federal Bölgesine bağlanmıştır (Harita 5).
HARİTA 5
HARİTA 6
Kırım işgali ile başlayan Rusya-Ukrayna mücadelesini şimdilik üç ayrı safhada incelemek daha doğru olacaktır. Yukarıda anlatıldığı üzere gelişen olaylar neticesinde Kırım’ın ilhakı aslında Rusya’nın genel harekâtı çerçevesinde Gürcistan’dan sonra ikinci safhayı ama Rusya Ukrayna mücadelesinin de ilk safhasını oluşturmaktadır. Rusya Ukrayna savaşının ikinci safhası, Rusya’nın özel birlikleri tarafından icra edilen bir operasyon ile Ukrayna’nın doğu ve güney bölgelerinde bulunan yine Karadeniz’e kıyısı olan çoğunlukla Rusça konuşulan ve kendilerini Rus olarak tanımlayan Donetsk ve Luhanks oblastlarında Ukrayna’ya karşı protestolarla başlamıştır. Olaylar Rusya’nın desteği sayesinde Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinin ilan edilmesi ile farklı bir boyut kazanmıştır. Bu gelişmelerden sonra Rusya, Luhanks Halk Cumhuriyeti, Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Ukrayna arasında ateşkes sağlamak için yapılan görüşmeler neticesinde 5 Eylül 2014 tarihinde Minsk Protokolü imzalanmış ancak Protokole rağmen çatışmalar 2022 yılına kadar sürmüştür.
Ukrayna içinde süren çatışmalar ve yaratılan istikrarsızlık sayesinde Rusya, 21 Şubat 2022 tarihinde Donetsk ve Luhanks Halk Cumhuriyetlerini ‘’bağımsız cumhuriyetler’’ olarak tanıyarak hemen ertesi gün Minsk Protokolü'nün artık geçerli olmadığı ilan etmiş ve ardından 24 Şubat 2022 tarihinde Rus kuvvetleri Ukrayna'nın işgaline başlamıştır. Bu Ukrayna Rusya savaşının üçüncü safhasının başladığı olaydır ve halen devam etmektedir.
Altı numaralı harita incelendiğinde Ukrayna Rusya savaşının ikinci safhası sonrası yine de facto iki halk cumhuriyeti meydana çıkmış ve bunlardan Donetsk’in Azak denizi vasıtasıyla Karadeniz’e kıyısı olduğu görülmektedir (Harita 6).
Ukrayna’nın işgali ile başlayan üçüncü safhada ise Herson ve Zaporijya oblastları için mücadele devam etmektedir (Harita 6). Rusya Federasyonu zaman zaman taktik geri çekilmeler yapsa da Azak Denizi ve Karadeniz’e kıyısı olan bu iki bölgeden Azak denizini Rus Gölü yapmadan vazgeçmeyeceğini değerlendirmekteyim. Aynı zamanda Ukrayna limanlarından en önemli olan Odessa Limanı hariç bir çoğu Azak Denizine açılmakta ve Rusya’nın burayı kontrolu sayesinde Ukrayna’ya ekonomik olarak da baskı uygulamaktadır.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasını takiben Rus Donanmasında ani bir çökme başlamış ancak son yıllarda sahip olduğu hem tersaneleri hem de deniz gücünü modernize etmeye başlamıştır. Rusya, Kuzey buz denizinin Donanmasının hareket yeteneğini sınırladığından açık denizlere ve en önemlisi Akdeniz’e ulaşmada sıkıntılar çektiğinden bir süredir Azak denizi kıyısındaki tersanelerini modernize etmekte ve özellikle Karadeniz filosunu yenileştirmektedir. Bu modernizasyonda dikkat çeken husus denizaltı ve nispeten küçük hücumbotların inşasına daha çok önem vermesidir. Çünkü hem Hazar Denizine hem de Azak denizine dökülen akarsular nedeniyle her iki denizin tuzluluk oranı düşüktür. Bu nedenle suyun kaldırma kuvvetinin az olması ayrıca Hazar Denizinden Azak Denizine ve oradan Karadeniz’e ulaşmak için izlenecek su yolunun (Volga-Don Kanalı, İdil Nehri ile Don Nehri'ni en kısa mesafe ile bağlayan kanal. Hazar Denizi'ni Azak Denizi üzerinden Karadeniz'e bağlar. Su yolunun toplam uzunluğu 101 kilometre olup 45 kilometrelik çaylar ve suni gölleri içermektedir. Harita 7) bazı noktalarda dar ve derinliği düşük noktalardan geçmekte olmasının bunda rol oynadığı tahmin edilmektedir.
HARİTA 7
HARİTA 8
Rusya, Karadeniz filosunu güçlendirirken aynı zamanda kısa süre önce hukuki durumu kıyıdaş devletler tarafından çözülen Hazar Denizi Filosunu da modern su üstü gemileri ile takviye etmekte olduğu gözden kaçmamalıdır. Rusya’nın Hazar Denizinde konuşlandırdığı filosunun yeteneği küçümsenmemelidir. Bu filodaki gemilerden 2015 yılında ateşlenen uzun menzilli füzelerle Suriye’deki İŞİD hedeflerinin vurulduğu bilinmektedir. Zaman zaman Ukrayna’ya da aynı filodan füze saldırıları yapılmaya devam etmektedir.
https://www.sozcu.com.tr/rusya-hazar-denizinden-atilan-fuzelerle-isidi-vurdu-wp953453
Hazar’da konuşlandırdığı deniz gücünü Volga ve Don nehirleri ve bu nehirlere bağlı kanallar ile Azak Denizi ve Karadeniz’e ulaşılabilmesi Rus donanmasına çok büyük bir esneklik ve aynı zamanda emniyet sağlayacağı kanısındayım. Bununla birlikte Rusya Don ve Volga nehirlerini birbirine bağlamak için yeni bir kanal açılması fikrini bölge ülkeleriyle istişare etmeye başlamıştır. Eğer yapımına karar verilir ve kanalın yüksek tonajlı nakliye gemilerinin işleyişine müsaade edecek şekilde inşa edilirse Çin’in Yol-Kuşak Projesi (Harita 8) ile Avrupa’ya bağlanmasına alternatif bir kısa yol seçeneği oluşturarak Litvanya’dan başlayıp Polonya, Slovakya, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan üzerinden İstanbul’a bağlanması planlanan Orta Koridoruna (Harita 9) rakip olacağı açıktır. Bu hamle ile hem Ukrayna’yı barışa zorlama kozu hem de Rusya’nın ticaret ve enerji hatlarını kendi kontrolünde tutma çabası olarak kıymetlendirilmektedir.
Bu gelişmeler ışığında Batının muhtaç olduğu ancak doğunun elinde bulunan enerji kaynaklarının transit geçiş güzergahı olması sebebiyle Karadeniz’in önemi jeostratejik ve jeopolitik anlamda bir kat daha artmış görünmektedir.
Karadeniz’e Kıyısı olmayan ülkelerin elini kolunu sallayarak giremediği tek deniz olan Karadeniz’e geçiş kurallarını düzenleyen Montrö Boğazlar Sözleşmesinin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Sözleşmeye göre Türk Boğazlarından geçecek olan savaş gemileri kıyıdaş ülkeler için en az 8 gün, kıyıdaş olmayan ülkeler için en az 15 gün önceden Türk makamlarına bildirim yapması gerekmektedir. Geçiş için bir takım tonaj ve sayı kısıtlamaları ile Karadeniz’de kalma süresi sınırlaması bulunmaktadır. Yabancı ülke savaş gemileri 21 günden fazla Karadeniz’de kalamamaktadır. Bu nedenle Rusya-Gürcistan savaşında ‘’Güller devrimi’’ destekçisi olan güçler yardıma gidememiş zaten üç hafta içinde Rusya Gürcistan’daki işini bitirmiştir.
Önümüzdeki dönemde Boğazlar Sözleşmesinin güncellenmesi ve/veya değiştirilmesine yönelik taleplere karşı çok uyanık olmamız gerekmektedir. Hele ki Bulgaristan ve Romanya’nın NATO üyesi olmasından sonra her iki ülkede milyarlarca dolarlık askeri üs inşa etme planları yakın gelecekte bu iki devletten birinde bir NATO Deniz Üssü kurulmasıyla savaş gemilerinin Karadeniz’e geçişi konusunda mutlaka Boğazlar Sözleşmesinin güncellenmesi talep edilecektir. Zaten Nisan 2024 tarihinde NATO Karadeniz’de 12 NATO üyesi ülke ile Deniz Kalkanı Tatbikatı gerçekleştirerek Karadeniz’e adım atmaya ne kadar hevesli olduğunu göstermiştir.
Boğazlar Sözleşmesinde herhangi bir düzenlemenin yapılması için kıyıdaş ülkelerden birinden talep gelmesi ve değişikliğin Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler tarafından onaylanması gerekmektedir. Bu talep er ya da geç gelecektir. İşte Rusya’nın son 15 yılda yaptığı operasyonlar ile Karadeniz’e kıyıdaş olan ve kurulmasına sebep olduğu özerk bölgelerin bulundukları coğrafyalarda bağımsızlığını ilan ederek Bağımsız Devletler Topluluğuna geçeceğini tahmin etmek herhalde sürpriz olmaz. O zaman diliminde iktidarda olanların Milli Çıkarlara göre hatta daha açık olarak belirtmek gerekirse Realpolitik çerçevesinde karar vermelerinin en uygun hal tarzı olacağına inanmaktayım.
Bölgedeki gelişmelerin Türkiye’yi ne kadar yakından ilgilendirdiği hatta Karadeniz’i odak noktasına koyduğunu dikkatinize sunmak istedim. Türkiye’nin Karadeniz’de sahip olduğu Münhasır Ekonomik Bölgenin zenginlikleri, enerji nakil hatlarının geçiş güzergahlarının Karadeniz ve Anadolu istikametini takip etmesi ve bu hattın gelişen Uzakdoğu ekonomisinin batı istikametinde bağlanacak yolların düğüm noktalarının tam üzerinde bulunması Türkiye için büyük kazanımları beraberinde getirmektedir. Bu kazanımların genişlemesinin ve korunmasının kilit taşının ise Montrö Boğazlar Sözleşmesi olduğunu değerlendiriyorum.
HARİTA 9 (Kapaktaki harita)